Milli Bayram Günlerinde Sermaye Sınıfı

Ercüment Kalkan26 Nisan 2025

“Vatan sevgisi mi bu hergelelerde?

Sandalya, depo, fabrika, çiftlik, apartıman sevgisi.

Mülkünü, sermayesini al

sandalyasını çek altından,

heriflerde düşman toprağı olur vatan.

Bütün tarih boyunca bu böyle.

Fıransız İnkılabında

düşman ordulara rehber oldu asilzadeleri

            Fıransa’yı ezmek

                        kırallığı kurtarmak için…” (1)

Son yıllarda milli bayramlarda şirketler, bir bakıma görünürlük çalışması olarak, bir bakıma da imaj tazelemek için cumhuriyet temalı, profesyonelce hazırlanmış reklam filmleri yayınlar. Genelde oldukça dokunaklı olan bu reklam filmlerinde ortak nokta, mevzubahis şirketlerin ve bütün ülkenin, menfaatleri ortak yekpare bir aile olarak tasvir edilmesi ve insanların bu ortak menfaatler için gönüllü şekilde çalışacağının sözünün verilmesidir. Kurulan bu anlatıya göre patron ile işçi, ülkenin bugünlerine gelmesinde birlikte sevgi dolu biçimde görev almıştır ve bundan sonra da almaya devam edecektir.

Burada bir tutarsızlık yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş kodlarıyla da uyumlu olan bu anlatı, ülkenin “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle”den oluştuğu görüşünü işlemektedir. Bu görüşe göre ülkede sınıf esasına dayalı bir farklılık yoktur. Ülkenin çıkarları, içinde yaşayanların tamamının çıkarları anlamına gelir ve dolayısıyla bir bütün olarak ortaktır. Bu çıkarların gözetilmesi için herkes (işçi, köylü, sanayici, esnaf, tüccar, toprak sahibi vs.) üstüne düşeni yapmalı, sınıf gibi kavramlardan uzak durulmalıdır.

Hikaye ilk bakışta oldukça ikna edicidir: Herkesin içinde olduğu bir yurt vardır. Bu yurdun içinde imkan sahibi olanlar yatırım yaparak; işçiler de o yatırım alanlarında çalışıp üreterek, barış ve huzur ortamı içinde el ele ülkelerini yukarıya taşımaktadırlar.

Ancak hikayenin ikna ediciliği, süregelen bölüşüm ilişkilerinin ve haliyle üretim ilişkilerinin yok sayılmasından ileri gelir. Örneğin milli gelirden işçi sınıfının ve sermayenin aldığı paylar görünürlükten uzak tutulduğu sürece sermaye rahatlıkla cumhuriyetçi pozlar verebilir, ülke menfaatleri söylemiyle duygulara dokunabilir. Ancak ülkemizde bölüşüm ilişkilerini gözlerden uzakta tutmak her zaman mümkün olmamış, üretilen zenginlikten her iki tarafa düşen payların adaletsizliği pek çok kez toplumsal hareketlere yol açmış, bu hareketler kimi zaman işçi sınıfının yenilgisiyle, kimi zaman da sermayenin taviz vermek zorunda kalmasıyla sonuçlanıp yeni bir işçi-sermaye ilişkileri dönemine yerini bırakmıştır.

Türkiye’nin son birkaç yılına bakıldığında, örneğin emeğiyle geçinenlerin milli gelirden aldığı payın %30’un altına inmesi(2), başta bahsedilen reklam filmlerini, sermayenin görünürlük çalışması olduğu kadar günah çıkarması haline de getirmektedir. Çünkü sermayenin büyürken devletin kendisine sağlayacağı teşviklerle yolu bir şekilde kesişmektedir. Bu teşvikleri tabi ki reddetmeyecek olan sermaye, kendisine alan açan devletin karakteriyle, halkla nasıl bir ilişki içinde olduğuyla, ülkedeki demokrasiyi hatta Cumhuriyet’in kendisini tırpanlıyor oluşuyla o kadar ilgilenmeyecektir.

Aslında bu durum, hakim sınıfların gericilikle bir araya gelmesinin tarihteki ilk örneği değildir. Fransız Devrimi başarıya ulaşırken burjuvazi, işçi sınıfı ve köylülüğü de yanına katabilmiş, devrim doğrudan ilericiliğini bu plebyen karakterinden de almıştır. Devrimde birlikte hareket ettiği işçi sınıfının zamanla toplumsal-siyasal olgunluğa erişmesi, özellikle Avrupa geneline yayılan 1848 ayaklanmalarında Haluk Yurtsever’in deyimiyle burjuvaziyi kendi devriminden caydırmış (3) ve zamanında karşısında savaştığı krallıklarla bir araya getirmiştir. 1871 Paris Komünü’nde ise Fransa Hükümeti, resmen savaşmış olduğu Prusya devletiyle işbirliği yaparak komünü kanla bastırabilmiştir.

Türkiye’ye dönecek olursak, sermaye temsilcilerinin gericilikle ilişkisine yakın tarihte sıkça rastlanır. Bugün seküler sermayenin önde gelen temsilcilerinden Koç Holding’in kurucusu Vehbi Koç, 12 Eylül darbecilerine yazdığı mektupta “Emrinize amadeyim.” demekte (4), torunu Mustafa Koç o dönem devletle arası çok iyi olan Fethullahçı cemaatle “ne gibi bir problemlerinin olabileceğini” söylemektedir.(5) Fethullah Gülen’e rahatsızlığı sebebiyle geçmiş olsun dileklerini iletenler için hazırlanan teşekkür listesinin başında yine o dönemki TÜSİAD başkanı, Mustafa Koç ve Bülent Eczacıbaşı gibi cumhuriyet değerlerine bağlılığı tartışma götürmeyen sermaye gruplarının temsilcileri yer almaktadır (6). Yine 12 Eylül’e gelen süreçte toplu iş sözleşmelerinin ve grevlerin kârlarını azalttığından şikayetçi olan sermaye sahiplerinin darbeden duyduğu memnuniyet, dönemin TİSK başkanı Halit Narin’in “Bugüne kadar hep onlar (işçiler) güldü, artık gülme sırası bizde.” sözünden anlaşılabilir.

Kuşkusuz örnekler ülkemizden ve dünyadan olacak şekilde çoğaltılabilir. Ancak bu örneklerde ortak olan şey, hakim sınıfların, ne kadar seküler de olsalar kendi menfaatleri tehlikeye girmediği sürece ülkeye musallat olan gericilikle bir problem yaşamadığı, hatta işbirliği bile yapabildiğidir. Halkın gericilik-mafya kıskacına alınmış olması veya tarikatların ülkenin dört bir yanına yayılması, sermayelerinin büyümesine engel olmadığı sürece önemli değildir. Asıl çarpıcı olan ise bazıları Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri var olan ve ülkenin kuruluşunda da rol almış, çağdaş cumhuriyet değerlerine bağlı, Atatürkçü sermaye temsilcilerinin, ilişki içinde oldukları odakların ülkeyi sürükledikleri durumun tamamen farkında olmasıdır. Mustafa Koç geçmiş olsun mesajı gönderdiği Fethullah Gülen’in cumhuriyeti ortadan kaldırmaya çalışan bir tarikat lideri olduğunu gayet iyi biliyordu. Aynı şekilde Güler Sabancı, ardından ekonomi bakanına övgü dolu sözler sarf ettiği toplantıda açıklanan ekonomi programının, halkın çoğunluğunun fakirleşeceği bir program olduğunun tamamen farkındaydı ve övgü dolu sözleri de bu yüzden sarf ediyordu. Ya da aynı ailenin başka bir sermaye grubuna sahip bir üyesi Ali Sabancı, sahibi olduğu havayolu şirketinin 150 adet yeni uçak alacağını ilan ederken güle oynaya görüntü verdiği iktidarın enflasyonu ne kadar yükselttiğini biliyordu ve çalışanlarına resmi enflasyonun dahi altında zam yapıyordu. Tam da iktidarın İstanbul halkının seçimini tanımadığı bugünlerde, şirketinin satın aldığı 100 uçaktan 44 tanesi devlet tarafından, yani halkın kaynaklarıyla finanse edildi.(7)

Burada sermaye sahipleri bir şeyin daha farkındaydı: yeri geldiğinde grev yasaklamaları dahil vergi afları ve birçok teşvik ile, hakları için eylem yapan işçilerin üstüne kolluk gücünü sürmesiyle (8) devletin kendilerine sağlayacağı hareket alanı vardı. Tam bu noktada, normal zamanlardaki cumhuriyetçi söylemi ile eylemleri birbiriyle uyuşmuyor gibi görülen sermayenin aslında çıkarına uygun hareket ettiği açıktır. Büyüme, sermaye için gerici veya ilerici, doğa dostu veya düşmanı, demokratik veya antidemokratik şeklinde ayrılamayacak kadar hayati önemdedir. Bu yüzden sermaye büyürken, toplumun geri kalanının yoksullaşıp yoksullaşmayacağını, ülkenin karanlığa sürüklenip sürüklenmeyeceğini ölüm kalım meselesi yap(a)maz. Maliyetten kısmak için termik santralinin baca filtresini devre dışı bıraktığında insan sağlığını tehdit edecek olmasıyla, siyanürle altın ararken yüzyıllar sonucu oluşan ormanların yok edilmesiyle ilgilenecek kadar bekle(ye)mez.

Toplumun ideolojik hafızasına kaydedildiğinde kendisi adına vahim sonuçlar doğurma potansiyeli taşıdığı için, sermaye bu durumu belleklerde silikleştirmek adına belirli enstrümanlara ihtiyaç duyar. Sanattan akademiye çeşitli alanlarda yoğunlaşan ideolojik rıza aygıtlarının en görünürlerinden biri bugünlerde milli bayramlarda büyük sermaye gruplarının yayınladığı ve başta çalışanları tarafından yaygınlaştırılan, sermaye grubunun cumhuriyetin ilerici değerlerine bağlılığını vurgulayan oldukça profesyonel ve dokunaklı reklam filmleridir. Bu filmler sayesinde sermaye grupları bir yandan cumhuriyetçi imajlarını korumakta, diğer yandan insanların ulusal hassasiyetlerine dokunarak büyük kitlelere kendi reklamını yaptırmaktadır. Sermaye, profesyonelliğinin gereğiyle ülkenin bugününde hatırı sayılır bir payı yokmuş gibi davranabilmekte; toplumsal hafızasızlığın katkısıyla da kendini karanlığın karşısında, cumhuriyetin bayrak taşıyıcısı olarak gösterip kitlelerde rıza üretebilmektedir.

Görüldüğü gibi sermaye ülke için çalıştığını söylerken ironik olarak halkın çoğunluğunun aleyhinde hareket edebilir. Çünkü sermayenin ilericilikten taraf olması, başta kendi menfaatlerinin geldiği birtakım koşullara bağlıdır. Onun için önemli olan büyüme, büyüme ve daima büyümedir. Nazım Hikmet’in mahkum Süleyman’a söylettiği gibi onun sevgisi vatana değil depoya, çiftliğe, fabrikaya duyduğu sevgidir. Ne de olsa temsilcileri, ülkenin sürüklendiği karanlıktan kendilerini koruyabilmekte, istedikleri takdirde sermayelerini de alarak karanlığa sürükledikleri ülkeden ayrılabilmektedir. Sermayeyi bunu yaparken özgür bırakan şey ise emeğiyle geçinmek zorunda olan, sermayenin büyümek için muhtaç olduğu emek gücünün sahibi olan halkın kolektif hafızasının aksaklığıdır. Kolektif hafıza doğru çalıştığında sermayeye ulusal duyguları suistimal etme imkanı vermeyecek, onun hareket alanını sınırlandıracak, en önemlisi onu demokratik normları daima gözetmeye mecbur bırakacaktır. Bunun da ilk adımı, sermayenin kestiği pozla yaptıkları arasındaki uçurumu emeğiyle geçinen, yıllardır enflasyona ezdirilen, bugünlerde seçimlerinin sonuçları dahi tanınmayan halk kitlelerinin bu durumu fark etmesidir.

-Hikmet, N. (2021). Memleketimden İnsan Manzaraları (42. Baskı). Yapı Kredi Yayınları. - https://www.birgun.net/haber/emegin-payinda-maske-dustu-510546 (Son erişim tarihi 7 Nisan 2025)
-Atılgan, G. (2024). 100 Yıl Sonra Türkiye Cumhuriyeti. Yordam Kitap. - https://bianet.org/haber/darbe-destekcisinden-sanat-sponsoru-olur-mu-132840 (Son erişim tarihi 8 Nisan 2025)
-https://bigpara.hurriyet.com.tr/haberler/genel-haberler/mustafa-koc-ananaslar-gayet-lezzetliydi_ID916401/ (Son erişim tarihi 3 Nisan 2025)
-https://www.diken.com.tr/meger-organizasyonmus-gulenin-tesekkur-ilaninda-adi-gecen-starin-kaptani-kumpasa-gelmis/ (Son erişim tarihi 8 Nisan 2025)
-https://www.evrensel.net/haber/548174/pegasus-erdoganin-kanatlari-altinda-sabanciya-44-ucak-devletten (Son erişim tarihi 3 Nisan 2025)
-https://www.evrensel.net/haber/455390/kelepceli-elleriyle-gozyaslarini-silmeye-calisan-migros-iscisi-bir-ekmegi-bize-cok-gorduler (Son erişim tarihi 8 Nisan 2025)
-https://medyascope.tv/2024/12/06/polonez-iscilerine-polis-mudahalesi-5-kisi-gozaltina-alindi/#:~:text=%C4%B0stanbul%20%C3%87atalca'daki%20Polonez%20G%C4%B1da,i%20ters%20kelep%C3%A7eyle%20g%C3%B6zalt%C4%B1na%20al%C4%B1nd%C4%B1. (Son erişim tarihi 8 Nisan 2025)