Kurtuluş Yok Tek Başına

Tunç Türel31 Mart 2025

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun göz altına alınmasıyla başlayan 19 Mart Darbesini takiben Türkiye’nin dört bir yanında sıkça duyduğumuz bir slogan var: “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” Bu slogan, kapitalizmin ve faşizmin baskıları altında ezilen tüm kesimlerin ancak birlikte hareket ederse özgürlüğe ulaşabileceği gerçeğini hatırlatıyor. Ancak ne yazık ki, bu sloganı atanların bir kısmı, bizzat kendi sözleriyle çelişkiye düşüyor. Kürtleri dışlayan, onların mücadeleye katılımını istemeyen bazı milliyetçiler ve Kemalistler, aslında özgürlüğü ve demokrasiyi yalnızca belirli bir kesime layık gören burjuva refleksleriyle hareket ediyorlar.

Oysa bugün Türkiye’de baskılar yalnızca Kürt halkına yönelmiyor. AKP-MHP blokunun inşa ettiği otoriter rejim, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, muhalif tüm kesimlere saldırıyor. Daha demokratik, daha özgür bir Türkiye hepimizin arzusuysa, şu anki otoriter sistemin yükünü de hep birlikte taşıyoruz demektir. Ve en önemli gerçek şu ki: Kürtlerin olmadığı, dışlandığı bir özgürlük mücadelesi asla başarıya ulaşamaz.

Milliyetçiliği Aşmanın Zorunluluğu

Milliyetçiliğin her türlüsünün karşısında duran Marksist-Leninist teori bize şunu öğretiyor: Kapitalist bir devlette burjuvazi, işçi sınıfını bölerek egemenliğini sürdürür. Türkiye’de de burjuvazinin en büyük araçlarından biri, Kürt halkı ile batıdaki işçi sınıfını birbirine düşman etmektir. Milliyetçilik, işçileri birleştirmek yerine bölerek burjuva düzeninin devamını sağlar. Eğer işçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar, ezilen halklar birlikte hareket edemezse, burjuvazinin baskısı ve sömürüsü sürecektir.

Ancak bugün tam da bunu görüyoruz: Kürtlerin mücadelesine destek vermemesi gerekenler olarak lanse edilen kesimler, aynı sistemin baskıları altında eziliyorlar. Ekonomik kriz, hayat pahalılığı, demokratik hakların askıya alınması yalnızca Kürtleri değil, tüm emekçileri hedef alıyor. Peki, bu durumda bir emekçi neden Kürtlerin yanında yer almaktan kaçınsın? Eğer talep edilen şey özgürlük ise, halkların hepsi, rengi, dili, dini, cinsel tercihi, etnik kökeni vs. farketmez, aynı safta duruyor demektir.

“Provakatörlere Göz Açtırmayın!”

İşte tam da bu noktada, Kürtleri dışlayan, eylemlerde görmek istemeyen, Kürtçe bir kelime duymaya dahi tahammülü olmayan kişilerin çelişkisi ortaya çıkıyor. Hem “Hak, Hukuk, Adalet!” diye haykırıyor, hem de Kürtlerin bu mücadeleye katılmasını istemiyorlar. Fakat özgürlük ancak ezilenlerin birleşmesiyle mümkündür.

Tabii demokrasi ve özgürlük mücadelesi verilirken “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganını atıp, iş pratiğe geldiğinde Kürtlerin bu mücadelenin parçası olmasını istememek, onları meydanlarda ya da sosyal medyada taciz etmek, hedef haline getirmek, Kürtçe tek bir kelime dahi duymaya, görmeye tahammül[1] etmemekle, “provokatörlere” göz açtırmadıklarını sanıyorlar.

Halbuki gözlerinin önündeki gerçek provokatörleri görmüyorlar. Geçenlerde Saraçhane’de geniş kesimlerin katıldığı eylemi CHP mitingine dönüştürmeye çalışan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, dayanışmanın en elzem olduğu saatlerde milliyetçi bir refleks göstererek dayanışmayı bölmeye girişti ve “Dün doğuda bir yerde, bana göre paçavra olan bayraklar[2] sallanırken ve o mitinge gidenlere […] polisler pamuk şekerler verirken …”[3] diyerek, devletin Kürtlere sert davranmasını gerektiğini ima ederken, muhtemelen kendi kafasına göre “saf Türkler”in oluşturduğu ülkenin “batısındaki” eylemci gençlere karşı aynı polisin neden pamuk şekeri vermediği karşılaştırmasını yaptı ve protestolarda Kürtleri görmek istemeyen milliyetçi kesimlere adeta daha da “gaz verdi.” Oysa aynı akşam “Gençlerimizin Türkiye’de güzel şartlar altında yaşamak istemesinden daha normal bir talep var mı?” diyen de oydu.

Bugün Kürtleri dışlayarak demokrasi isteyenler, aslında faşizmin ömrünü uzatmaktadırlar. Çünkü burjuvazi, ezilenlerin bölünmesinden güç alır.

Eğer biz yaşadığımız bu anti-demokratik ve baskıcı durumdan sıyrılarak nefes alabilen, daha özgür, daha demokratik bir toplumda yaşamak istiyorsak, Kürtlerin olmadığı bir demokrasinin mümkün olmayacağını anlamak zorundayız. Kürtlerin olmadığı bir mücadele, eksik ve burjuva sınıfının işine yarayacak bir mücadele olur. O yüzden, Kürtleri dışlayan hiçbir demokratik hareket, gerçek anlamda özgürlükçü olamaz.

Ya Hep Beraber

Bugün AKP-MHP blokunun ne pahasına olursa olsun iktidarını sağlamlaştırma ve adeta ebedileştirme çabaları, CHP içindeki ve dışındaki bir takım milliyetçi ve Kemalist kesimlerin Kürtleri dışlama girişimiyle birleşerek ezilenlerin, yani meydanları dolduran on binlerin, yüz binlerin ortak mücadelesini bölmeye hizmet etmektedir. Halbuki, Gezi Direnişinden sonra ilk defa bu kadar büyük çapta ve çeşitli halk kesimlerinin ve ideolojilerin aralarındaki zıtlık ve karşıtlıkları en azından bulunulan uğrakta bir kenara koyarak, içgüdüsel olsa da, aynı safta yer aldıkları şu günler, Türkiye halklarının ortak bir demokrasi ve adalet ihtiyacının dışavurulduğu, milliyetçi hesaplara kurban edilemeyecek çok mühim ve değerli günlerdir.

Biliyoruz ki, faşizm ancak ezilenlerin, yani halkların ortak hareketiyle yıkılabilir. Özgürlük ve demokrasi, Kürtlerin olmadığı bir masada konuşulamayacağı gibi, Kürtlerin yer almadığı eylemlerde ve protestolarda da konuşulamaz. Kürt halkının olmadığı bir dayanışma, eksik ve burjuva sınıfının işine gelen bir mücadele olur.

Ya Hiçbirimiz!

Fakat burada madalyonun öteki yüzünü de görmek gerek. Bu eylemlerde Kürtlerin görünürlüğünün düşük olduğu da inkar edilemez bir gerçek. Kürt hareketi, bugünkü protestolara mesafeli duruyor ve bu da kitleler arasında, özellikle de sol çevrelerde, Kürt hareketine yönelik bir eleştiri yaratıyor. Yani mesele sadece Türk kimliğine sahip milliyetçi veya Kemalist unsurların Kürtleri dışlaması değil; aynı zamanda Kürt hareketinin de mevcut protestolara aktif bir katılım göstermemesi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın Medya TV’de yaptığı ve MHP lideri Devlet Bahçeli’den övgü almasına sebep olan açıklama, bu duruşu özetler nitelikte: “Biz CHP’nin eylemci kitlesi değiliz. Biz dayanışırız, sahipleniriz. Bizim bu meseleyi de içine alan ve bunu aşan bir meselemiz var. Biz, Türkiye barışını örgütlemeye çalışıyoruz. Barışı toplumsallaştırmaya çalışıyoruz.”[4]

Bu açıklama, Kürt hareketinin mevcut protestoları salt Erdoğan karşıtı bir burjuva muhalefet çıkışı olarak gördüğünü ve bunun ötesinde bir mücadele hattı kurmaya çalıştığını gösteriyor. Ancak burada kritik soru şu: Türkiye barışı nasıl örgütlenecek? Barış, sadece Kürt meselesinin çözümüne indirgenebilir mi? Türkiye’de sınıf mücadelesi ve genel demokrasi mücadelesi olmadan, barış gerçekten mümkün olabilir mi?

O halde meseleyi diyalektik bir çerçevede ele almak gerekir. Eğer “hep beraber” diyorsak, bu Kürt hareketine de bir çağrıdır. Kürt hareketi, Türkiye’deki mücadeleyi yalnızca Kürt meselesi ekseninde okumaktan vazgeçmeli, onu sınıf mücadelesiyle, faşizme karşı birleşik mücadeleyle birleştirmelidir. Çünkü Kürt hareketi Türkiye’deki genel demokrasi mücadelesinden izole kaldığında, bu boşluğu burjuva muhalefetin en gerici kanatları doldurmakta ve süreç, emekçilerin değil, burjuva kliklerin belirlediği bir restorasyon sahnesine dönüşmektedir.

Burada mesele elbette Kürtlerin bireysel olarak protestolara katılıp katılmaması değil; Kürt hareketinin, kitle üzerindeki etkisini nasıl kullandığıdır. Kürt hareketi eğer “bu mücadele bizim mücadelemiz değil” diyerek geri durursa, o zaman bu hareketi dışlayan milliyetçi ve Kemalist unsurların elini güçlendirmiş olur. Fakat tam tersine, eğer bu mücadelenin bir parçası olarak kendi taleplerini de güçlü biçimde ortaya koyarsa, o zaman burjuva kliklerin belirlediği sınırlara mahkûm kalınmaz ve mücadele devrimci bir hatta çekilebilir.

O yüzden meseleyi tek yönlü görmek eksik olur. Hem Kürt hareketine yönelik dışlayıcılığı mahkûm etmeli, hem de Kürt hareketine “Sadece kendi taleplerin için değil, Türkiye’nin tüm emekçileri için de mücadele etmelisin” çağrısı yapmalıyız. Çünkü bu kavga hepimizin kavgası. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

[1] https://x.com/McronJules/status/1903148137079877671#m
[2] Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bayraklarını kastediyor.
[3] https://www.birgun.net/haber/pervin-buldan-dan-mansur-yavas-a-faso-609649
[4] https://www.evrensel.net/haber/548281/bahceli-bakirhanin-chpnin-eylemci-kitlesi-degiliz-sozleri-takdire-sayan