Görüyoruz, Barikatın Ardı Aydınlık

19 Mart’tan bu zamana aralıksız devam eden sokak hareketliliklerinde, her türden ideolojik sembolün bulunduğu meydanlarda, Saray iktidarının üst siyasette ve söylemsel olarak ürettiği korku politikalarını kolluk kuvvetleri; TOMA’larla, plastik mermilerle ve biber gazı ile sokakta pratik etti. Ancak öğrenciler, her gün bir öncekinden daha kalabalık şekilde polis barikatlarının karşısına dikildiler, barikatları zorladılar, Gezi’den öğrendiğimiz gibi öfkemizi de umudumuzu da yeniden canlandırdılar. Gözaltılar, ev baskınları ve tutuklama haberleri gelmeye başladıysa da öğrenciler yılmadan meydanlarda direnmeye devam ediyor.

Gezi kuşağı, 68 kuşağının anıları ile büyüyen bir kuşaktı. Bugün bizim kuşağımız ise Gezi direnişinin yarattığı havayı hayal meyal hatırlayarak, efsaneleşen direniş sembollerini görerek ancak daha çok Saray iktidarının on milyonlarca insanın nasıl ve ne kadar ‘terörist’ olduğunu anlattıkları konuşmalardan biliyor.

Sadece sokak hareketleri değil gençlik hareketi de Gezi sonrasında neredeyse can çekişiyor dediğimiz bir dönemden geçti. AKP ile mücadele hem gençliğin hem kitlesel halk hareketlerinin çatı başlığı olarak zamanla siyasi söylemimizde yerini buldu. AKP-MHP iktidar blokunun yarattığı yeni düzenin krizlerini tespit ederek bu krizleri derinleştirmeye çalıştığımız dönem sıra arkadaşlarımızın iktidarın her türlü baskıcı uygulamasına geçici bir süreliğine “tahammül” ettiği bir tabloyla karşılandı. Alternatifler görünür olmadığından bu dönem kendileri için mücadele etmeyi öteleyecek meşru yanıtlar üretmekle geçti. İlk akla gelen örneklerden biri de siyasi partilere değil, Almanca kurslarına örgütlenmekti.

Hâlâ hafızamızda canlı olan Berkin Elvan’ın, Ali İsmail Korkmaz’ın ve binlerce Gezi direnişçisinin ve direnişin bizatihi kendisinin iktidar eliyle marjinalleştirilmeye ve terörize edilmeye çalışılmasının ardından bugün 19 Mart siyasi darbesine karşı sokağa çıkan öğrencilerin Gezi’yi sahiplendiğini, direnişi de Gezi’den öğrendiklerini görüyoruz. Gezi direnişleri sırasında çoğunluğunun ortaokulda olduğu bugünün üniversite gençliğinin Gezi’den neler aldıklarını, ideolojik olarak Gezi’deki halk kitleleri ile nasıl yakınlaştığını, kriminalleştirme çabalarına rağmen onlarca üniversiteden binlerce öğrencinin Gezi’den öğrendikleri sloganlar ve marşlarla ne anlatmaya çalıştıklarının üstünde daha detaylıca durmak, belki aylarca bunun üzerine konuşmak gerekir.

Gençlik, bugün kaybedecek bir diplomalarının dahi olmayacağı, barınabilecekleri kendilerine ait bir oda dahi bulamadıkları, belki de hiçbir zaman ev sahibi olamayacakları, ekran parlaklığını kısarak banka hesaplarını kontrol etmeden yemek yiyemedikleri bir dönemden geçiyorlar. Ancak ne geçmişte ne de bugün somut durum gençliğin örgütlendikleri, birlikte barikatların karşısına korkusuzca dikildikleri bir tablo yaratmak için yeterli olmadı. Ancak görüyoruz ki Gezi sonrası dönemde de değişmeyen tek şey gençliğin değişim arzusu oldu. Değişen tarihsel koşullar içinde gençliğin arzusunun semptomları değişti. Kimi dönem apolitik bir tutum bu değişim arzusunun semptomu olurken kimi dönemlerde meydanların ortasına dizdikleri konteynerler oldu. Bu değişim arzusunun diyalektiğini, öznenin de değişimin nesnesinin ne olduğunu da iyi incelemek gerekir. 2020’lerin başından bu yana, neredeyse bütün anket çalışmalarında gençliğin merkez partilere değil, alternatif anlatı yaratmış olan partilere –sağ ya da sol— yöneldiğini, 2023 genel seçimleri ve ardından yerel seçimlerde birçok öğrencinin Zafer Partisi ile Türkiye İşçi Partisi arasında kaldığını gördük. Anti-Erdoğancılık şeklinde çerçevesi çizilen tutumun 2023 genel seçimlerini kazanmaya yetmediğini; ancak yerel seçimlerde yapılan kurultay ile genel başkanı ve siyasi söylemi değişen CHP’nin en yüksek oy oranına ulaştığını da gördük. Gençliğin tercihleri ise özellikle üniversite mahallelerinde ve kampüste düzene alternatif olan ya da Erdoğan karşıtlığının ötesinde 23 yıllık AKP iktidarının hattı ile arasında politik açı olan partiler arasında dağılmıştı. Gençliğin değişim arzusu anlaşılmış olsa da ne gençlikte ne de siyasi hareketlerde bu arzunun neyi öncelediği, kimin değiştireceği ya da neyi değiştirmek istediği konusunda bir ortaklığa varılmış değil. Bugün, sokakta gördüğümüz manzara da bize bunu anlatıyor. Elbette sloganlardan, yöntemlerden ve direngenliğin kendisinden fışkıracak bir nokta arıyor sol nüve. Fakat burada kitlede sosyalistlerin hegemonik olduğu bir direniş görmek mümkün değil.

Artık gençler için gidemediği ders, kötü notlar ya da her şeyden öte bozuk bir sicil hiçbir anlam ifade etmiyor. “Memleket batıyor ama ben kurtulabilirim.” ile “Memleket meselesi” ikileminin arasındaki açı gençliğin bilincinde soluklaşmış, ancak bugünlerde ikincisi galip gelebilmiştir. Burada mühim bir diyalektiği daha öne çıkarmakta fayda var. İktidarın kadın düşmanı, emek düşmanı, özgürlük karşıtı her politikası ile savrulan gençliğin kaybedecek hiçbir şeyi kalmadı. Türkiye’nin en ‘başarılı’ üniversitelerinden öğrenciler mezun olduklarında yurtdışında mülteci olarak yaşamak istemediler, o çok iyi şirketlerde, fazla yan hak sağlayan işler için girecekleri usulsüz mülakatlardan geçebilseler bile “Amerikan rüyası” bir hayat kurmalarının en iyimser şekilde yıllar alacağını fark ettiler. Tam karşısında ise apayrı bir gerçek var. Gençlerin kazanacak çok şeyi var ve öylece önlerinde duruyor. Hayallerini barikatların tam arkasına koydular ve yürüyorlar. Kaybettikleri her şey belki de hiç olmadığı kadar AKP imgesinde somutlaştı ve vakit yürümek vaktidir diyorlar. “Gençlik hareketi kalmadı, Z kuşağı apolitik” sözlerinin arasından kendilerine tüm yurtta aynı barikatı belirlediler ve AKP’nin üstüne yürüyorlar. CHP bu değişim arzusuna yanıt veriyor diye değil, AKP’ye karşı ana muhalefet partisi sıfatını taşıdığı için kalabalıklar. Barikatta gençlik yanında bugün kimi görüyorsa yarın onu yanında yerini alıyor ve barikatları aşıyorlar. Bugünlerde herkes konjonktürü düşünüp hesaplayadursun, gençler yürüyorlar.

Aydınlık bir gelecek için kaç barikat daha yıkacağız?
Gençliğin değişim arzusu, örgütleyici bir motivasyon olarak öfkelerini kullanmaları, duyguların örgütlenmesiyle de korku duvarının yıkılması ile devam eden sürecin siyasi muhtevası ve hattı tartışılmaya, belirlenmeye muhtaçtır. Buraya cevap verebilecek bir siyasi hat belirlenmedikçe, duyguların belirlenimi doğrultusunda yüz binlerce yurttaşın ve on binlerce öğrencinin taleplerinin ve rotasının örgütsüz ve savruk olacağı da açıktır. Eylemde ve kitlenin taleplerinde birlik olmadığı sürece kitlelerin ve gençlerin açığa çıkardığı enerjiyi somutlayabilecek bir siyasi hareket oluşturabilecek itkiyi bulmak zorlaşacaktır.

Öte yandan, gençlerin polis saldırısı sırasında verdikleri direngen görüntülerin yanında örgütlenen akademik boykot tartışmalarına bakılarak gençliğin halk hareketine önayak olduğu görülebilir. Ana muhalefet halk kitlesini genel grev çağrısından tüketim boykotu çağrısına çekmişken öğrencilerin çağrısını yaptıkları akademik boykot, gençlik hareketinin siyasi konumlanması konusunda ufuk açıcı olacaktır. Gençlik hareketine öncülük eden figürlerin kitle içinde sıyrılıyor olması, tartışmalara yön veren hareketlerin kampüslerde görünür olmasıyla Mart direnişine–şimdilik böyle diyeduralım, tarih bizi düzeltir—devrimcilerin kızıl rengi çalıp çalamadıklarını göreceğiz. Anti-demokrasinin gündelik hayatın her alanına sirayet edişinin karşısında devrimcilerin görevi bulundukları her alanda demokrasiyi, kolektif iradeyi ve eylemde birliği pratik ederek gençliğin taleplerine yanıt vermek ve ortaklaştırmaktır. Başka bir dünyada değil, bu dünyada bir alternatifin mümkün olduğunu gösterebilmek alanda bu pratikleri, kendi ilkelerimizi nasıl pratik ettiğimize bağlıdır.

Her ne kadar tarihsel koşullar değişmiş olsa, devrimci gençlik istikrarlı bir şekilde mücadelesini sürdürecek, yolda kaybettiklerimizden aldığı güçle alanları örgütlemeye devam edecektir. Devrimciler için her zaman her alan mübah, her yol açıkken şimdi meydanlar onların yönünü tayin etmesi gereken alanlardır. Barikat yıkmak kadar tartıştırmak, aydınlık geleceğin önüne dizilen barikatların sayısını azaltmak devrimcilerin önündeki görevdir. Ana muhalefetin bir parti değil, kampüslerden sokaklara sıçrayan sıra arkadaşları olduğunu bilmek ve üst siyasetin ne söylediğini değil barikatları aşma iradesi gösteren on binlerce öğrencinin hedeflerini tartışmak önceliğimizdir. Yıktığımız korku duvarının tuğlaları ile yeni bir memleketi inşa edecek olan da bu memleketin çocuklarıdır. Elbette reçete sunmak veya adres vermek mümkün olmasa da zorlanacak barikatın hangisi olduğu açıktır. Şimdi vakit, kol kola verdiğinle tanışmak, arkandakini mücadeleye çağırmak ve barikata yürümenin vaktidir.

Ayrım, 2024 - İletişim: ayrim@ayrim.org