“Biz Ne Yapıyoruz Abi” mi?

Can Atalay23 Nisan 2025

19 Mart Operasyonları gerekçelerine yurttaşın inanmaması üzerine oluşan yaygın kitlesel tepki vesilesiyle bazı iyi niyetli demokratlar soruyu sorar oldular. “Cumhur’da aklı selimi hatırlatanlar hiç mi kalmadı? Kutuplaştırma toplumu tel gibi gererken üstelik her geçen gün Cumhur’u da eritirken; ‘abi, bu gidiş nereye’ diyen kalmadı mı?”

Soruya çok kısaca hemen bir yanıt verilebilir. “İktidar bağımlısı” haline gelmiş bir blokun, iktidarının sürekliliği için her yolu zorlayacağı ve de halihazırda zorlamakta olduğu da söylenebilir. Yerinde bir yanıt da olur.

Ben soruyu şöyle sorayım: “Ne zaman hangi durumda iktidar bloku içinde ‘biz ne yapıyoruz abi’ sorusu güçlü biçimde sorulabilir? Burada ‘güçlü’den maksat iktidarı tutum almaya, bazı işleri yaptırmamaya, yaptıklarından geri adım atmaya zorlamaya dair bir ‘güç’tür. Değilse iktidarın uygulamalarını sert biçimde eleştiren, önemli ilkesel tutumlar alan Bülent Arınç’ın bile seçim kampanyasında kefillik vaat ettiğini yaşadık.

19 Mart Operasyonları üzerine MHP Genel Başkanı’ndan  “Ekrem İmamoğlu’yla ilgili mahkeme süreçlerinin ivedilikle görüşülüp karara bağlanması gerekmektedir” açıklaması geldi. Birkaç gün sonra da malum suçlayıcı deyişleri ayıkladığımızda CHP’ye kayyum atanmamalı dedi. Açıklamalar üzerine acaba “biz ne yapıyoruz abi” uyarısı taşıyıp taşımadığı tartışılmaya başlandı. MHP açıklamalarının çok anlamlılığına ve kamuoyunun önüne şifreler koyma geleneği bilindiğinden konuya açıklamanın içinden değil üzerinden yaklaşacağım.

Elbette açıklamanın bir öncesi bir de sonrası var.

19 Mart Operasyonları başladığında MHP, “katalog suçlarda, kuvvetli suç şüphesi ve somut delillerin varlığı tutuklama nedenidir” diyerek “Türk yargısı bağımsız, tarafsız ve objektiftir. Adli tasarrufu saygı ile karşılamak, hukukun vereceği her türlü karara saygı ile yaklaşmak gerekir” demekteydi. İlk tutumu ‘mahkemelere saygı’ çağrısıydı.

Yurttaş 19 Mart Direnişi ile operasyonu bozdu. Toplum yapılanın muhalefeti tasfiye için siyasi operasyon olduğuna ikna oldu. Direniş yaygınlaşarak ve süreklileşerek kalıcı oldu.

Derken yargılama için ‘ivedilik’ isteyen açıklama geldi. İvedilikle yargı diyenler ivedilikle bir yargının olamayacağını çok iyi bilirler. Söylenmesi gereken açık seçik ‘tutuksuz yargılama’ talebiydi. Bu yönde imalar taşıdığını düşünenler var, tartışılabilir. Nitekim CHP ve İmamoğlu önemli görerek karşılık verdiler. MHP’nin onlara yanıtı “belediyelerde talanı bırakın” oldu. Zaten açıklamada da “kerameti kendinden menkul bir yolsuzluk faili” sözleri yer almaktaydı. MHP ısrarla Cumhur İttifakı’nda bir görüş ayrılığı olmadığını yalnızca yargı sürecinin hızlandırılmasını önerdiklerini vurguladı.

Her ne hal ise iktidar ortağı kamuoyuna açık beyanat ile kendini biraz ayrı tutma hali içindedir. Bu ayrı durma hali ‘operasyon’un hedeflerine ulaşamayacağının kabulüdür. Peki ama ‘iktidarda kalmak için plan’ konusu?

MHP, AKP’yi iktidar planının önceliklerine sadık kalmadığı için uyarıyor olabilir. Öncelikler konusunda farklılıkları olabilir. Ancak iktidarın -ve de mevcut sistemin- devamı konusunda bir ayrışma yaşadıkları söylemek anın gerçekleri ile ne kadar uyuşmaktadır? Israrla “Erdoğan adayımızdır, erken seçim yok, CHP beka sorunudur” diyen MHP, AKP ile yolun tükendiği, “devletin bekası için” yeni planlamaların gerektiği” düşüncesine günümüzde acaba ne kadar yakındır?

Art arda sorabiliriz: 19 Mart Operasyonu’ndan Cumhur’un ortaklarının bilgi sahibi olmaması olanaklı mıdır? Operasyonun, “seçimleri/Cumhurbaşkanlı’nı nasıl tekrar alırız” üzerine çalışılmış bir plan olduğu ve bağıra bağıra geldiği herkesin malumuyken bilinmemesi olanaklı mı?

Bugün için ne anlama geliyor tartışılabilir ama ‘ivedilik’ çağrılarını ‘Can Atalay Olayı’nda yaşadık, biliyoruz. Can Atalay’ın yurttaşın verdiği milletvekili sıfatının sürmesinin Cumhur’u ne zor duruma soktuğunu gördüklerinden Yargıtay, Meclis, birinci derece mahkeme bırakmadılar, Anayasanın askıya alınmasına ortak ettiler. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in darbe olarak tanımladığı sürecin önemli bir adımı olan -bir milat derdinde değilim- Meclis’te Anayasa’nın askıya alındığı dönemde, 19 Mart gibi kararlı bir siyasal karşı koyuş olmadığı için olmadık kapılar açılmış oldu. Dün, bu kapıları sonuna kadar açanlar acaba bugün “yargılama ivedi sonuçlansın” derken neyi nasıl farklı öneriyorlar? Acaba güncelde farkı oluşturan ‘konuşanın değil de konuşturanın-19 Mart Direnişi-‘s olduğu söylenebilir mi? Acaba operasyon ile ekonomide derin çatlakların belirmesi hali olabilir mi?

Velhasıl, dikkat dağınıklığına gerek yok: Hedef, hemen seçim, derhal seçim ve 19 Mart yurttaş hareketinin ortak iktidar yürüyüşü!

Niyet ne olursa olsun açık bir durum var: 19 Mart ve sonrası güçlü demokratik tepki daha da genişleyerek sürüyor. Herkes, her siyasal hareket kendi durumunu en azından bir gözden geçirmek gereğini duyuyor. Hiç dikkatten kaçırılmaması gereken halen ve seçime kadar “seçimleri/Cumhurbaşkanlığı’nı nasıl tekrar alırız?” planının uygulamada olduğu, bu planda bazı güncellemelerin yapılabileceği, ancak ana planları yönünde ısrardan, işlerden, uygulamadan vazgeçilmeyeceğidir. Çünkü ‘o mahalle’ öylesine iktidar bağımlısı hale geldi ki ‘bir tedavi süreci’ onlar için kâbus gibi.

‘O Mahalle’ ve ‘O Mahalle’yi çekip çeviren karar ve yarar çevresi’ üzerinde biraz durmak isterim. Derdimi Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine[1]  kitabı üzerinden anlatayım. Ne zamandır üzerine bir şeyler yazmak istediğim bu değerli çalışma için daha geniş yazmak sözüm olsun. Burada ‘İktidar ve Mahalle’ üzerine olanlarla sınırlı kalacağım.

Çelenk, ‘ahlakı ve vicdanı olan eski mahalle’nin ‘sanal yeni mahalle’ye dönüşümünü anlatıyor. Bu Yeni Mahalle’de “uzun süredir ahlaki ve vicdani tutarlılıktan yoksun bir milliyetçilik ve dindarlık anlayışıyla yetiştirilen mahallenin yeni kuşağı” etkili. Tüm kötülüklerin kaynağının ‘milletine yabancılaşmış batıcı kaht-ı ricalin (devlet adamı) işgal ettiği ve milletin evlatlarına kapattığı devlet yönetimi’ olduğu anlayışla yetiştiler. Bu nedenle Mahalle, dönüşüm için ‘devlet kadrolarına yerleşmek ve sermayeyi ele geçirmek’ meselesini elzem gördü. Ve bunu, detayları hepimizce malum bir süreçte başardılar da.

Sonrasında olanlar?

Kimlik din oluyor, ama asıl önemlisi din de bir güvenceye dönüşüyor. Yeni Mahalle’de artık pozisyon ve geçim sıkıntısı yaşamayacak bir üst sınıf oluşuyor. Mahalleyi çekip çevirmeye başlıyor. Merkezi ve yerel iktidar, sermeye, dinsel kurumlar aracılığıyla ‘Mahalle’den çok farklı yollarla rıza devşiriyor. Kimlik, devletin bekası vb… üzerinden korku ve kaygı politikası ile genel seçimlerde mahalleyi desteğe ikna ediyor.

Tek temel güdüye sahipler: Maddi kazanımlarını korumak…

Maddi kazanımlarını korumak ve iktidar bu kadar iç içe geçince olanlar da oluyor: ‘Hakikatin önemi’ kayboluyor, yerini kendi ürettikleri gerçekliğe bağlılık alıyor. Her yaptıkları hak ve her durumda haklılar. Her durumda paçayı kurtaracaklarına kuvvetle inanıyorlar. Pratikte de çoğu zaman gerçekten de öyle oluyor.

Yaşanan her türden krize, değerlerin yitimine, yolsuzluklara karşı kesin bir kayıtsızlık hali içinde. Fiilen G20’den düşmüş olmak, adalet, demokrasi vb. endekslerinde alt sıralarda olmak, ulusal paranın pula dönmesi… Hiç birisi artık onlar için onur sorunu değil.

Varsa yoksa iktidarda kalmak. Kurulan saadet zinciri iktidarda olmaya bağlı… Çünkü ‘ülkenin bekası için iktidarda kalmak şart, vatan millet düşmanlarına iktidar bırakılmaz’.

Şimdi tekrardan yazımızın başlığına dönebiliriz.

Ruşen Çakır -Medyaskop- “gemiyi ilk terk edecekleri bekliyoruz” benzeri bir söz söylemiş. Çünkü gemiyi sallayan kuvvetli fırtınalar var. 19 Mart gibi güçlü alametler belirdi. Eğer bir ‘topluca terk etme’ beklentisi varsa ön koşulunun mahallenin “artık iktidardan gidiyoruz, deniz bizim için tükendi” kesin kanaatinin oluşmasına bağlı olduğunu eklemeliyim. Ancak mahallenin karar ve yarar çevresi hala “bir çare bulabiliriz” ısrarında. Bu nedenle operasyonlar devam ediyor.

Cumhur İttifakı geniş bir toplumsal rıza peşinde değil. Bütün derdi kaçamayacağı, kaçmasının olanaklı olmadığı seçimlerden bir biçimde meşruiyet elde etmek. 2023 seçimlerinde muhalefetle arasındaki oy farkı üzerine oynadı. Küçük bir oy kaydırmasının kendine yeteceğini gördü. Bilinen yollarla bunu sağladı.

Bugün de aynı yolu izlemekte. Kaçınılmaz olarak yurttaşın önüne koymak zorunda olduğu sandıkta -2023’e göre epeyce fazla olsa da- belli bir oy kaydırmasıyla sonuca ulaşmak istiyor. İBB Operasyonu sonrası kamuoyu yoklamaları AKP’nin de oyunu arttırdığını gösteriyor. Demek ki böylesi operasyonlara tepki veren bir bölüm halen var ve AKP bu kesim üzerine oynamakta. Ancak 19 Mart’ta toplumsal muhalefetin dik duruşu bu artışın sınırlı kalmasını sağladı. AKP, yeni turplarla bir dönem destekçisi olan kararsıza geçen seçmeni operasyonlarla tahrik ve teşvik ile toparlama peşinde. Halen bu ümidini kaybetmiş değil.

Şöyle toparlayayım:

“Biz ne yapıyoruz abi” seslerinin yükselmesi, mahallenin iktidarın artık bir hayal olduğunu görmesine bağlı. Bakın o zaman bırakın sesleri ne şarkılar ne hikayeler dinleyeceğiz. Bunun için de toplumsal muhalefetin ‘derhal seçim ve iktidar’ sorununa tam boy odaklanması gerekiyor.

19 Mart’ın gücü, esas olarak farklı yurttaş kesimlerinin farklı farklı dertlerinin otoriterlikten kaynaklandığında birleşmelerinden doğdu. Seçim ve iktidar, ‘devleti, kurumları, kuralları, parayı kısacası herşeyi kendine mülk gören o Yeni Mahalle’nin geleceğini belirleyecek. Yüzleştiğimiz durum budur. Bu duruma dikkat, önem, itina -ve daha ne eklenirse…

Ş. Can Atalay

Seçilmiş Hatay Milletvekili

Marmara (Silivri) Cezaevi, 9-A47

17 Nisan 2025

[1] Tarık Çelenk (2024), Mahallenin Krizinden Memleketin Krizine, Ankara: İletişim.