Barışçıl yöntemleri kullanan toplumsal hareketlerin ve sokak eylemlerinin elde edebileceği başarıların en önemlilerinden biri, toplumsal olarak tecrübe edilen karamsarlık karşısında umudu yeşertebilmeleri. Zira kolektif eylemlerin siyasi ve toplumsal etkileri, temelde “kamuoyuna hitap etme kapasiteleri” ve kamuoyunu bir değişimin mümkün olduğuna ikna kabiliyetleri ile doğrudan ilintili.[1] Toplumsal rutinleri bozup ortaya çıkıveren bu eylemler, hem eylemin katılımcıları hem de eylemin tanıkları için daha önceden mümkün görülmeyenin mümkün olabileceği algısını kurarak bilişsel ve duygusal özgürleşmelere sebebiyet verebilir, değişim için umudu canlandırabilirler.[2] Eylemlerde yalnız olmadığını görüp daha büyük bir bütünün parçası olduğunu hissetmek, eylemcilerin siyasal öznelerinin daha fazla farkına varmalarını ve onu sınırlayan olumsuz ruh halleriyle daha etkili başa çıkabilmelerini sağlar.[3] Bu kapasiteleriyle sokak eylemleri, özellikle siyasi baskı ve sağ popülizm ile kol kola ilerleyen siyasi kayıtsızlığın (political apathy), umutsuzluxğun ve apolitizmin karşısında bir panzehir olabilmekte, vatandaşların eyleme katılmasalar dahi canlanan siyasi özneleriyle tekrar harekete geçmelerine sebep olabilmektedirler.
İşte 2019 sonlarında İtalya’nın Bologna şehrinde başlayıp önce diğer İtalyan şehirlerine, ardından da çeşitli Avrupa ülkelerine sıçrayan “6000 Sardalya” (6000 Sardine) ya da “Sardalyalar” hareketi tam olarak bunu başarabilmiştir. Otoriterleşmenin ve aşırı sağ siyasetin küresel bağlamda yükseldiği, demokratik bir değişim namına ilerici ve barışçıl sokak hareketlerinin de sandık kadar meşru ve önemli haklar olduğunu idrak etmenin gerektiği bu günlerde, 6000 Sardalya hareketi hatırlamaya değer bir sokak siyaseti hikayesi.
Sokaktan Yükselen Bir Hareket Olarak “6000 Sardalya”
6000 Sardalya, kısa soluklu sürse de hedeflediğini görece başaran bir sokak hareketi aslında. Hareket, İtalya genelinde güçlenen muhafazakar ve milliyetçi sağ popülizmin temsilcisi olan Matteo Salvini’nin partisi Lega’nın yaklaşan 2020 yerel seçimlerinde Bologna’da kazanabilme ihtimaline karşı 2019 sonunda başlar. Otuzlu yaşlarının başında olan dört arkadaş, Salvini’ye karşı duranların onu destekleyenlerden daha fazla olduğunu göstermek, böylece kendi çevrelerinde de gözlemledikleri toplumsal yenilmişlik ve karamsarlık hissini yıkmak istemektedirler. Sardalyalar hareketinin ilginç ismi ise aslında hareketin bu hedefini ortaya koymaktadır: Dörtlü, Lega’nın yaklaşık 5,500 kişilik salonda yapacağı seçim kampanyasının olduğu akşam, ufak bir meydan olan Crescentone meydanında bir “sardalya sürüsündeki gibi sıkış tepiş” toplanacak 6000 kişi için Facebook üzerinden bir çağrıda bulunmaya karar verir. Hiçbir siyasi parti ile bağı olmayan ve sessiz sedasız yürütmeye çalıştıkları bu eylem planının amacı, eşzamanlı bir karşıt eylem ile Salvini’nin bahsettiği kadar güçlü olmadığını herkese gösterebilmektir. Eylem için sardalya görselleri ile süslü ve dayanışmayı telkin eden söylemlerle bezeli pankart taslakları hazırlanır ve eylem 14 Kasım 2019 tarihinde gerçekleştirilir.
6000 kişinin toplanıp Lucio Dalla’nın “Come è profondo il mare” (Deniz ne kadar da derin) şarkısını söylemesi için tasarlanan toplanma, dört arkadaşın beklemediği şekilde yaklaşık 15.000 kişinin toplandığı kitlesel bir eyleme evrilir. “Ciao Bella” gibi şarkıların söylendiği, sloganların atıldığı, “kızıl şehir” lakaplı Bologna’nın Lega’ya teslim olmayacağının haykırıldığı eylem, katılımcılar için umudun yeniden yeşerdiği bir mihenk taşına dönüşüverir. Aşırı sağın ve popülizmin yükselişine karşı sembolleşen bir hareket olarak diğer İtalyan şehirlerine ve Avrupa’ya yayılan Sardalya hareketi, günün sonunda hedeflediği gibi Lega’nın 2020 yerel seçimlerindeki başarısızlığında pay sahibi olarak değerlendirilmektedir. Bu başarısına rağmen örgütlü ve sürdürülebilir bir harekete dönüşmeyen ve özerk eylem serileri olarak devam eden hareketin eylemleri, COVID salgınının da İtalya’daki yıkıcı etkisi sebebiyle 2020 yılının bahar aylarında nihayete erer.
Sardalyaların Gösterdikleri
Sardalyalar Hareketi’nin kısa süreli hayatındaki başarısının ardında yatan çeşitli sebepler olduğu söylenebilir. Sardalyalar, kendini sağ popülizmin karşısında konumlandırsa da popülist siyasetin yöntemlerini da halkçı bir sol perspektiften kullanmaktan geri durmayan bir hareketti. Bu yöntemlerin ilki kendini kapsayıcı ve çoğulcu bir “halk” ve “sıradan vatandaş” hareketi olarak sunabilmeye çabalaması. Hiçbir parti ve örgüt ile bağlantısı bulunmayan hareket, siyasetten uzaklaşmış, karamsarlaşmış, kendini var olan siyasi partilerle özdeşleştirememiş vatandaşları hedef kitlesi olarak seçmekteydi. Kurucular, kendi deyimleri ile “sıradan insanların” siyasetin seyrini değiştireceğine dair bir inancı yeşertmeye çalışmaktaydılar. Özellikle siyasete kayıtsızlığa ve apolitizme karşı bir duruşu olan hareket, bu bakımdan yeni bir siyasi alternatif sağlamaktan ziyade vatandaşların var olan siyasi düzene müdahil olup onu dönüştürmesini hedeflemekteydi. Bunu ise, kimlik siyaseti ile ayrıştırıcı egemen siyasi üslubun aksine, kapsayıcı fakat siyaseten talepkâr bir “vatandaşlık” kimliği inşası üzerinden gerçekleştirmeye çalışmaktaydı. Mülakatlarımızdaki eylem katılımcılarından birinin de altını çizdiği üzere, “eylemlerin ardından eve döndüğünüzde, ülkedeki siyasi sorun ile başa çıkmanın anahtarının daha katılımcı ve aktif vatandaşlar olduğunu idrak etmiş oluyordunuz.”[4] Her ne kadar kendilerini “temsiliyet eksikliği” sebebiyle doğmuş bir hareket olarak tanımlasalar da bunun topyekûn bir siyaset karşıtlığına değil de siyasi öznenin uyandırılmasına yönelik bir harekete evrilmiş olması, Sardalyalar’ın önemli bir özelliğiydi.
Hareketin başarılı bir şekilde yaptığı bir diğer şey ise kendine hedef belirlediği kitlede bir karşılığı olabilecek anlaşılır, sade fakat kuvvetli değerlerle söylemlerini şekillendirmesiydi. Özellikle bir partiye ya da siyasi gruba aidiyet hissetmeyen yahut siyasi tecrübesi bulunmayan kitleleri hedefleyen bu söylemler, katılımcı ve çoğulcu demokrasi, anayasaya saygı, faşizm karşıtlığı, empati, şiddetsizlik, bilimsel bilgi savunuculuğu ve yaratıcılık gibi genel lakin anlaşılır değerlere dayanmaktaydı. Hareket, aktif olduğu dönemde bu değerleri web sayfasında birkaç cümle ile açıklamakla yetinmişti. Söylemlerde derinlemesine ve kavramsal temellendirmelerden uzak, yalın, kısa ve anlaşılır bu değerlerin kullanılması ise özellikle hedeflenen kitleye ulaşılmasında başarılı sonuçlar vermişti. Bu yaklaşım harekete katılımın “çıtasını aşağıya çekmiş” ve böylece yüksek bir adanmışlık, aktivizm geçmişi ya da siyasi birikim olmadan da siyasete dahil olunabileceğini göstermişti. Savunduğu değerler kadar karşısında durduğu fikirleri ve aktörleri de net bir biçimde belirten hareket, kendisini sağ popülizm ve etnik milliyetçilik benzeri fikirlere karşı olduğu gibi Salvini gibi aktif aktörlerin de karşısına ikna edici bir şekilde konumlandırmayı başarmıştı. Güncel siyasetten yorulmuş olan takipçilerini daha fazla yormadan harekete geçmeye motive edecek bir yaklaşım takip edilmeye çalışılmaktaydı.
Hareketin bir başka başarılı yöntemi ise siyasi ötekileştirme ve nefret diline karşı net bir tavır alıp kapsayıcı eylem repertuarları geliştirme çabasıydı. Özellikle öfke ve korku gibi toplum karşıtı duyguların ve olumsuz ruh hallerinin kuvvetlendirildiği popülist siyasete bir çözüm olarak eylem alanlarında dayanışmanın, neşenin ve yaratıcılığın ön planda olması, hareketin önemli hedeflerindendi. Heyecan, coşku, neşe, güven duymak ve güvende hissedebilmek, cesaret ve umut gibi duyguların canlandırılması, ilk günlerinden beri hareketin amacıydı. Eylem alanlarının bir sosyalleşme alanı gibi kurgulanması, yaşlıların ve çocukların da dahil olacağı etkinliklerin de tasarlanması, katılımcıların kendi imkanlarıyla yapacağı pankartlar ve posterler için talimatların eylemlerden önce yayınlanması gibi hamleler ile eylemlerin daha geniş bir kitleye ulaşması hedeflenmekteydi. Özellikle katılımcıların yaratıcılıklarını kullanıp kendilerini rahat hissedebilecekleri güvenli bir ortamın yaratılması, eylemlerde öncelenen konulardandı. Gelenin bir vatandaş olarak siyasi öznesini hissetmesi, yalnız olmadığını idrak etmesi ve bu farkındalığı çevresine yayıp sandığa da taşımaya ikna olması, bu eylemlerin beklenen çıktısıydı. Tüm bunlar yapılırken de başarılı olduğu düşünülen yöntemlerin anlaşılır bir üslup ile derlenip internet ortamında erişilebilir kılavuzlara dönüştürülmesi ise farklı şehir ve ülkelerde özerk şekilde düzenlenebilecek yeni Sardalyalar eylemlerinin önünü açmaktaydı. Sardalyalar hareketinden aldıkları ilham ile Finlandiya’da yerel bir balık türü olan “Ringalar” ismiyle hareketi kendilerine uyarlayan Fin aktivistlerin etkinlikleri, Sardalyalar hareketinin yayılmasına önemli bir örnekti.
Sokağı Unutturmamak
Tüm bunlar Sardalyalar hareketinin kısa sürede geniş bir kitleye ulaşıp yayılmasını sağlayan sebeplerden birkaçı. Hedeflediğini başarmaktaki göreceli başarısına rağmen Sardalyalar hareketinin -kendisine hedef olarak koymamış olsa da- örgütlenme ve sürdürülebilir bir toplumsal harekete evrilme konusunda başarıya ulaşamadığını da unutmamak lazım. COVID salgını her ne kadar hareketin kırılan etkisinde rol oynasa da bu tek başına bir gerekçe olamaz; hareketin kendi özerk yapısı içinde de örgütlenme konusunda etkili hamleler yapamaması ve somut hedeflerin belirlenmesinde yetersiz kalması hareketin sürekliliğine ket vuran esas unsurlar olarak öne çıkıyor. İtalya’nın da son yıllardaki değişimine rağmen hareketin doğduğu dönemde hala demokratik bir Avrupa ülkesi olduğunu unutmamak gerek. Bununla birlikte, hareketin yöntemlerinin çoğu ise başta feminist hareket gibi birçok toplumsal hareket geleneği tarafından uzun süredir başarılı biçimde kullanılmakta; bu sebeple hareketin kullandığı yöntemlerin özgün olduğunu söylemek zor. Tüm bunlara rağmen Sardalyalar hareketi, özellikle siyasete uzak kalan kitlelerin siyasal bir özneye dönüşebilme olanakları konusunda pek çok ders içeriyor. Kısa sürmüş olsa dahi hem siyaseten hedeflediğini başarmada pay sahibi olması, hem de toplumsal olarak yarattığı olumlu hava, demokratik bir toplum inşasında sokağın da önemini tekrar göstermesi bakımından özen gösterilmesi gereken bir konu. Bunlar göz önünde bulundurulduğunda, otoriterleşme ve siyasi kayıtsızlık kıskacı küresel anlamda günden güne daralırken, sokakların demokratik bir nefes almak için genişletilebilecek bir seçenek olduğunu Sardalyalar gibi hareketler üzerinden yeniden hatırlamak lazım.
Not: Bu yazı, Doç. Dr. Manuela Caiani ile birlikte yazdığımız ve Mobilization akademik dergisinde yayınlanan “A European Antipopulist Movement? The Emergence and Diffusion of the Italian Sardines and Finnish Herrings” makalesi temel alınarak hazırlanmıştır. Erişime açık olan makalenin orijinali, buraya tıklanarak okunabilir.
[1] della Porta, D., & Diani, M. (2020). Toplumsal Hareketler. (Çev. P. Çakır, C. Gülbudak). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. (Orjinal yayın tarihi, 2006) [2] della Porta, D. (2018). Protests as critical junctures: some reflections towards a momentous approach to social movements. Social Movement Studies, 19(5–6), 556–575. https://doi.org/10.1080/14742837.2018.1555458 [3] Jasper, J. (2018). The Emotions of Protest. Chicago: University of Chicago Press. [4] Caiani, M., & Eren, B. (2023). A EUROPEAN ANTIPOPULIST MOVEMENT? THE EMERGENCE AND DIFFUSION OF THE ITALIAN SARDINES AND FINNISH HERRINGS. Mobilization: An International Quarterly, 28(3), 375–395. doi: https://doi.org/10.17813/1086-671X-28-3-375