Küllerinden Doğan Bir Parti: Die Linke

Buket Yalçın10 Mart 2025

Almanya’da uzun zamandır süregelen hükümet krizi, FDP’li Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasıyla ve ardından Başbakan Olaf Scholz’un güven oylamasında sınıfta kalmasıyla iyice derinleşmiş; en nihayetinde ise birkaç ay önce erken seçim kararıyla sonuçlanmıştı. 23 Şubat’ta gerçekleşen federal seçim Almanya’nın geleceği açısından pek çok soruyu beraberinde gündeme getirmişti. Seçimin en göze çarpan sonuçlarından birisi die Linke (Sol)’nin beklenmedik başarısı oldu.

Seçimin sonuçlanmasıyla birlikte İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Almanya’nın görmüş olduğu en sağcı meclislerden biri kurulmuş oldu. Ancak diğer yandan başta Doğu Almanya olmak üzere ülke genelinde sağ eğilimlerin yükselmesine karşın die Linke, hem Almanya’da 18 yaş altındaki gençler için düzenlenen sembolik seçim U18’in [1] galibiyetini üstlendi hem de üye sayısını daha önce hiç olmadığı kadar artırdı. Üstelik bu kısa süre içerisinde yükseliş trendini yakalayan parti; çok yakın bir zamanda özellikle Rusya-Ukrayna çatışmasında, sınır anlaşmalarında ve göçmen politikaları konusunda belirgin ayrımlar yaşayan Sahra Wagenknecht fraksiyonunun bölünmesine göğüs germeye çalışıyordu. Parti; bu bölünmeden kısa bir süre sonraa, geçtiğimiz sene yapılan Avrupa Parlamentosu Seçimleri’nde yüzde 2.7’lik bir oy elde etmiş ve neredeyse siyaset sahnesinden silinme noktasına gelmişti. Ancak bu kez kısa sürede kendi içinde yaşadığı pek çok değişiklikle beraber küçük bir “Doğu Almanya” partisi olmaktan çıkıp Avrupa genelinde siyasete etki edebilecek kentli bir tabana yayılmayı başardı.

Değişen ve Dijitalleşen Seçim Kampanyası

Kuruluşundan bu yana yoğunluklu olarak yaşlı bir seçmen kitlesine hitap eden die Linke, yükselişini büyük ölçüde geçirdiği imaj değişimine borçlu. Seçim kampanyası süresince etkili bir şekilde kullanılan TikTok, Instagram ve X (Twitter) gibi sosyal medya platformları, bu dönüşümün en belirgin şekilde hissedildiği alanlardı.

Almanya’da gençlerin siyasete ve haber kaynaklarına ulaşımında oldukça büyük rol oynayan sosyal medya platformu TikTok’un yaklaşık 21 milyon kullanıcısı mevcut ve bu kullanıcıların yüzde 35’i 18-29; yüzde 29’u ise 30-39 yaş grubu içerisinde yer alıyor. [2] Die Linke’nin başbakan adayı Heidi Reichinnek’in de TikTok’ta 600 binin üzerinde takipçisi bulunuyor. Parti hem resmi kanallarında güncel sosyal medya akımlarını yoğun bir şekilde tüketiyor, rap parçalarıyla kendi adaylarına editler yapıyor, pek çok tanınan sosyal medya ünlüsüyle yan yana geliyor hem de resmi olmayan hesaplardan oldukça agresif denebilecek bir “sağı çürütme” kampanyası yürütüyor. Aşırı sağın meşruiyetini yeniden üretecek her alandan kendilerini çekmeye, bu girişimlerin hepsini ifşa etmeye özen gösteriyorlar. Örneğin pek çok alıntıda AfD yerine anti-faşist grupların sıklıkla kullandığı “FCKAFD” ismini kullanmayı özellikle tercih ediyorlar. [3]

Özellikle geçtiğimiz ay mecliste göçmenlere karşı ayrımcılığın artmasının önünü açacak yasa önergesinin AfD’nin desteği ile geçmiş olması Brandmauer* yani sağa karşı tecrit kuralının ilk kez kırılmasına yol açmıştı. Bu gelişmenin ardından Heidi Reichinnek tarihi bir meclis konuşması yapmış ve sağa karşı örülecek duvarın yine solun kendisiyle mümkün olacağının altını çizmişti.[4] Seçim süreci boyunca da sıklıkla “TikTok’u AfD’ye bırakmayacağız!” söyleminin dile getirilmesi bu stratejinin bir parçasıydı.

(Görsel: @Flickr.com, Die Linke Yangın Duvarı Biziz!)

Değişen Tek Şey İmaj mı Oldu?

Partinin tek ayırt edici yönü elbette sosyal medyayı çok etkili kullanmış olması değil. Seçim sonrası istatistikleri de net bir şekilde gösteriyor ki die Linke’nin seçmenini sandıkta onlara oy verdirme konusunda en çok ikna eden faktör detaylı ve iktidar perspektifine sahip ilerici bir seçim programına sahip olmalarıydı. [5] Fakat parti programatik olarak oldukça uzun bir süredir eşitsizlik, adaletsizlik ve sosyal güvencesizlik gibi gençlerin hayatını doğrudan etkileyen temalarda fazlasıyla söz üretse de, kendi içindeki çatışmalar nedeniyle bunları etkin bir şekilde vurgulamakta ve ağız birliği kurmakta zorluk yaşıyordu.

2022 senesinde Ukrayna Savaşı’nın başlamasının ardından partide en çok tartışma konusu haline gelen konulardan biri bu olmaya başlamıştı. Çünkü hem stratejik açıdan hem de Rusya’nın Almanya’ya gönderdiği doğalgazın kesilmesi gibi başat ekonomik gerekçelerle parti içinde pek çok farklı ses duyuluyordu. Tartışmalar yine o dönem partinin en dikkat çeken isimlerinden eski Grup Başkanları Dietmer Bartsch, Gregor Gysi ve Sahra Wagenknecht çevresinde şekilleniyordu. Öyle ki 27 Şubat 2022’deki Federal Meclis oturumunda Wagenknecht ve yedi diğer Linke milletvekili; NATO’nun doğuya genişlemesinin Rusya ile mevcut ilişkilerin kötüleşmesinde etkili olduğunu, Almanya’nın Ukrayna’ya silah göndermesini kabul etmediklerini ve ayrıca Almanya tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımların faturasının halktan çıkacağını düşündüklerini açıklamışlardı. [6] Ancak Dışişleri sözcüsü Gysi bu tutumun açıkça Ukrayna’nın savunma hakkını reddetmek olduğu gibi Wagenknecht bloğunun söylediği sözlerin parti açısından bir bağlayıcılığı da olamayacağını anlatan sert bir mektup yayınlamıştı.

Aradan geçen sürede parti içindeki çatlaklar kuvvetlenirken Wagenknecht’in yeni bir parti kurup kurmayacağı tartışmaları da medyada sıklıkla yer aldı. Henüz o dönem partinin kuruluşu bir netliğe kavuşamamış olsa da Wagenknecht sıklıkla Rusya’ya uygulanan yaptırımlar konusunda Linke yönetimini eleştirdiğini dile getiriyordu. Fakat yapılan bu eleştiriler yine de Linke’nin bakışında büyük bir değişim yaratmamıştı. Bilakis dönemin eşbaşkanı Dietmar Bartsch ise Rusya’dan petrol ve gaz ithalatının uğradığı kesintiyi Almanya hükümetine değil, bizzat Putin’in uyguladığı bir tutuma bağlıyordu. [7]

Ancak çok geçmeden Sahra Wagenknecht’in geçtiğimiz sene yeni bir parti (BSW) kurmasıyla beraber Linke içindeki gerilimler azaldı ve partinin daha bütünlüklü bir programa ve yenilenmiş bir örgüt yapısına kavuştuğunu gözlemlemek mümkün hale geldi. Bu esnada Linke’nin yönetiminde de değişiklikler yaşandı. Ekim ayında partinin yönetimine gelen BM biyolojik silahlar denetçisi eşbaşkan Jan van Aken, eski yönetimin aksine silah sevkiyatının çok net şekilde reddedilmesi gerektiğini ve barışın diplomatik yollarla sağlanması için mücadele edeceklerini sıklıkla dile getiriyor. Öte yandan Trump ve Zelensky’nin Beyaz Saray’da yaptıkları görüşmenin hemen ardından partinin yayınladığı tutum belgesinde Ukrayna’yı da kapsayan barış müzakereleri için BRICS ülkeleriyle derhal diplomatik ilişkiler kurulması gibi talepler de bu tutumu destekliyor. [8] Bir diğer yandan parti Filistin ve İsrail arasındaki çatışmanın tamamen sona erdirilmesi gerektiğini savunuyor; Gazze’nin bir an önce yeniden inşası için mücadele edeceklerini ancak bunun için önce İsrailli tutsakların derhal serbest bırakılması gerektiğini dile getiriyor. Hatta bu ateşkese öylesine inanıyor ki, aynısını Ukrayna için de temenni ettiklerinin de altını çiziyor. [9]  

Yayınladıkları dış politika metinleri hala tabanda sıklıkla tepkilere yol açsa da, parti yönetimi stratejik olarak dış politikayı bir konu haline getirmek yerine daha çok sosyal konulara eğilmeyi tercih ediyor. Bu strateji seçmeni sandıkta Linke’ye oy vermeye ikna etmiş olmalı; zira bir gündem olarak “barış” ne yazık ki seçim öncesi anketlerde oldukça alt sıralardaydı.[10]

Politikalarının en çok karşılık bulduğu başlıklarsa bu stratejinin paralelinde sosyal eşitsizlik, tehlike altındaki Alman demokrasisi, derinleşen konut krizi; genç seçmenin kaygılarına dönük olarak iklim krizi, dijitalleşme ve eğitimde fırsat eşitliği gibi konuların çevresinde şekillendi. Partinin en iddialı olduğu kentlerden biri olan Berlin’de yürütülen Deutsche Wohnen & Co Enteignen (DW & Co Kamulaştırılsın) kampanyası, bu sürecin çok önemli bir örneğiydi. Kampanya, büyük emlak şirketlerinin konutlarını kamulaştırma talebiyle güçlü bir halk desteği kazandı. Die Linke, bu talebi açıkça destekleyerek ve “Barınma temel bir haktır, piyasaya bırakılamaz!” söylemini güçlendirerek kentli genç seçmenlerin gözünde güvenilir bir adres haline geldi.

Seçmenler Arasında Kuvvetlenen Kutuplaşma

Yazıda sıklıkla altını çizdiğimiz gibi gençlere sosyal medya üzerinden ulaşma konusunda Linke oldukça başarılı bir süreci tamamladı. Ancak bu başarıya imza atmış tek parti onlar değil. Benzer bir şekilde yürütülen agresif sosyal medya kampanyaları aşırı sağın da yolunu epeyce açmışa benziyor. Fakat aynı platformları kullanıyor olsalar da AfD ve Linke arasında çok sert stratejik ayrımların mevcut olduğunu söylemek mümkün. Özellikle seçim süreci boyunca sosyal medya platformu X’in yöneticisi Elon Musk tarafından AfD’ye oy verilmesi konusunda yapılan açık çağrılar, 1945 deneyimine yapılan atıflar ve geliştirilmiş yapay zeka hesaplarıyla yürütülen yoğun medya manipülasyonu yine genç seçmende büyük karşılık buldu.

Görsel:(https://www.swr.de/swraktuell/rheinland-pfalz/1739887271644%2Cgrafik-linke-afd-tiktok-100~_v-Detail@2dM@2dquer_-0406e069f4ce9d1441b790edac7d3e5f5c764c4f.jpg)

Seçim sürecinde pek çok doğrulanmamış yapay zeka hesabı açılırken, bu hesaplar çoğunlukla “beyaz, genç, Alman” kadın profillerinden oluşuyordu.[11] Yapay zekanın kadınları fazlaca nesneleştirdiği bu hesaplarda, günümüz Almanya’sında “birer beyaz kadın olarak” yaşamanın dezavantajları, güvenlik kaygısı gibi konular ve onları en iyi temsil edecek partinin de aşırı sağcı AfD olduğu dile getiriliyordu. Ancak seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi AfD’nin en büyük derdi kadınların güvenlik kaygılarını dile getirmek gibi görünmüyor. Zira kürtaj gibi pek çok kazanılmış kadın hakkının düşmanı bu parti, parlamentoda kadın temsiliyetinin en az olmasının yanında; tabanı bakımından da yoğun olarak taşralı genç bir erkek nüfusa hitap ediyor.

Öte yandan kadın ve LGBTİ+ grupları hedef tahtasına oturtan aşırı sağ ve muhafazakarlara karşı die Linke, azınlık grupların temsiliyetini artırma konusunda oldukça fazla yol kat etti. Parlamentoda en çok kadın koltuğu oranına sahip ikinci parti olmayı başaran Linke, seçim kampanyası boyunca var olan kadın haklarının defaatle altını çizmekle beraber eşit işe eşit ücret ve çalışma saatlerinin kısaltılması, İstanbul Sözleşmesi’nin tam uygulanması, 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi, doğum kontrol yöntemlerinin ücretsiz hale getirilmesi, seçim yasasında yapılacak bir değişiklikle yüzde 50 kadın kotası getirilmesi, evlilikten bağımsız vergilendirme sistemi, ev içi emeğin kamusal alana taşınması gibi somut politikalar vaat ediyordu. [12] Bu iki siyasi akım arasındaki belirgin ayrılıklar, seçmen gruplarının arasında artan kutuplaşma ve geçirgenliğin zayıflaması seçim sonrası verilerine de yansıdı. Kentli genç kadın nüfusun öncelikli seçimi sol, yeşiller ve demokratlardan yanayken; geçmişteki değerlerin yeniden yükseltilmesi gerektiğini savunan taşralı yaşlı erkek grubu başta muhafazakar demokratlar olmak üzere ağırlıklı olarak oyunu sağdan yana kullandı. [13]

(Görsel: https://www.tagesschau.de/wahl/archiv/2025-02-23-BT-DE/charts/umfrage-cdu/chart_1873402.shtml)

Bir yandan derinleşen toplumsal kutuplaşma Almanya’yı yeni kurulacak hükümetle birlikte otoriterleşme riskine gebe bırakırken, genç seçmenler arasındaki bu kutuplaşma Die Linke için avantajlar da barındırıyor. Wagenknecht’in ayrılığıyla parti, kısa sürede binlerce genç üye kazanarak kitleselleşme sürecini hızlandırdı. Bu yükseliş, yalnızca parti içi yenilenmeyle değil, aynı zamanda önceki koalisyon hükümetinin (Ampelkoalition) yarattığı hayal kırıklığıyla da doğrudan ilişkili. Geçtiğimiz beş yıllık süreç içerisinde Ampelkoalition üyeleri aşırı sağ ile arasına net bir çizgi çekmeyi başaramamış ve muhafazakarlaşma eğilimleri göstermişti. Ukrayna Savaşı sonrası ekonomik kriz karşısında verilen yetersiz tepkiler ve şeffaf olmayan sınır politikaları, gençleri daha radikal ve sistem karşıtı alternatifler aramaya itti. Die Linke de bu süreçte, sağın kutuplaştırıcı politikalarına karşı net bir duruş sergileyerek seçmenleri kendisine çekmeyi başardı. Bu nedenle parti, tabanında sıkça “Alternative für Alle!” (Herkes için alternatif) söylemini duyulur hale getirdi.

İktidar Alternatifi mi, Radikal Muhalefet mi?

Die Linke, seçim değerlendirme metinlerinde oluşacak yeni koalisyon seçeneklerinden ancak ve ancak CDU ile SPD işbirliğini destekleyebileceklerini, AfD’nin hükümet ortağı olmaması adına her türlü mücadeleyi vereceklerini belirtmişti. Fakat yine de Parti Genel Başkanı Ines Schwerdtner seçim sonrasında muhafazakar parti CDU’nun lideri yeni Başbakan Friedrich Merz’in bir Trump imitasyonu olduğunu, kendisinin ancak zenginler için politika üreten ve işçi sınıfına düşman bir lider olduğunun da altını çizdi.

Seçim zaferiyle birlikte Linke bir iktidar alternatifi olmanın yollarını ararken daha önce seçim başarısı göstermekte zorluk çektiği Batı Almanya kentlerinde de varlığını göstermeye başladı. Ancak bu yükselişin kalıcı olup olmayacağı zaman içinde yapılacak politik manevralara bağlı olacak ve parti önümüzdeki dönem kaybettikleri Doğu Almanya’yı geri kazanmak başta olmak üzere pek çok yeni sınavla baş başa kalacak. Parlamentodaki temsilci sayılarını artırmış olsalar da sokaktaki siyasete eşzamanlı angaje olmaları büyük önem taşıyor. Önümüzdeki süreçte, die Linke’nin izleyeceği politikalar Berlin örneğinde olduğu gibi yerelleşme temelinde yürütülen bir iktidar stratejisinin sonuçları ve yükselen sağ radikalizme karşı mücadele yöntemleri gibi konularda hem Türkiye hem de Avrupa solu için takip edilmesi gereken önemli bir deneyim olacak.

[1] https://www.dbjr.de/fileadmin/Grafiken/Kopie_von_U18_Wahllokale_Post__900_x_600_px_.png
[2] https://de.statista.com/infografik/32163/politische-einstellung-und-altersstruktur-von-tiktok-nutzern-in-deutschland/
[3] https://www.instagram.com/p/DGSQrLjvwog/?igsh=MWNlZm1zZHcweHFnbA==
[4] https://youtu.be/ir0lDqWANzU?feature=shared
[5] https://www.tagesschau.de/wahl/archiv/2025-02-23-BT-DE/charts/umfrage-linke/chart_1874949.shtml
[6] https://www.fr.de/politik/ukraine-konflikt-krieg-scharfe-kritik-gysi-linke-streit-russland-zr-91381938.html
[7] https://www.sueddeutsche.de/politik/klausur-der-bundestagsfraktion-linke-uneins-bei-wirtschaftssanktionen-gegen-russland-dpa.urn-newsml-dpa-com-20090101-230113-99-210383
[8] https://www.die-linke.de/partei/parteidemokratie/parteivorstand/parteivorstand-2024-2026/detail-beschluesse-pv/ukraine-unterstuetzen-china-einbinden-schuldenbremse-abschaffen-uno-statt-trump/ 
[9] https://www.die-linke.de/start/presse/detail/waffenstillstand-grosser-grund-zur-freude/
[10] https://www.tagesschau.de/wahl/archiv/2025-02-23-BT-DE/umfrage-linke.shtml
[11] https://youtu.be/3gNpnnVBxoI?feature=shared
[12] https://www.die-linke.de/bundestagswahl-2025/wahlprogramm/
[13] https://www.tagesschau.de/wahl/archiv/2025-02-23-BT-DE/charts/umfrage-cdu/chart_1873402.shtml
*Brandmauer, Almanca'da “yangın duvarı” anlamına gelir. Siyasette ise genellikle demokratik partiler ile aşırı sağ arasında çekilmesi gereken kesin sınırı ifade etmek için kullanılır.