İşçi Sınıfına, İlkelerine Bağlı ve Esnek Bir Parti: Belçika Emek Partisi

Gökalp Payanda25 Ekim 2024

Karşımıza şu sorun çıkıyor: siyasal eğitim neyi içermelidir? Bu otokrasiye karşı işçi sınıfı düşmanlığının propagandasından ibaret olabilir mi? Elbette ki hayır. İşçilere siyasal bakımdan ezildiklerini açıklamak yetmez […]. Ajitasyon, bu baskının her somut örneği ele alınarak yürütülmelidir […].”[1] Lenin bu satırları kaleme aldıktan bir asır sonra, Marksist-Leninist fikirleri parti içindeki üretim sürecine yediren ancak seçim dönemlerinde kamusal alandaki öz sunumunda reformist ve sosyal demokrat bir görünüme bürünen, buna karşın “[…] amorf bir toplumda radikal bir mesaj taşıyan […][2] Belçika Emek Partisi (PTB/PVDA), benimsediği bu yeni siyasal iletişimin ardından Belçika siyasetinde göz ardı edilemez bir aktör konumuna geldi. Devrimcilerin genel geçeri olan soyut fikirleri partinin iç sesinde tutmakla beraber diyalog anında somut ve gündelik sorunları sade bir dille ele alarak bir bilinçlendirme çalışması yürütmek amacıyla gidilen bu yenilenmeden 16 yıl sonra bugün, rakip partiler tarafından ısrarla ‘komünistliğine’ saldırılar gerçekleşse de Belçika Emek Partisi oylarını korumanın ötesinde istikrarlı bir biçimde arttırmayı başardı ve etki alanını oy transferinden yakınan sosyal demokrat Parti Socialiste’e uzatarak söylemlerini yeniden düzenlemelerine neden oldu.

Marksizmden uzaklaşmadan yürütülmesi öngörülen bu yenilenmenin[3] ve partinin 20. yüzyıla kökleri uzanan deneyiminin, onları “[…] mutluluk gözyaşları akıtan ‘Avrupa Solu’”ndan[4] ayırdığı iddia edilebilir. Zira, Belçika Emek Partisi, Belçika Komünist Partisi’nin etkin siyasette doldurduğu alanı kaybetmesiyle çıkışını inşa etmeye başlayan Maocu ve sonrasında Marksizm-Leninizmi benimseyen bir hareket; Berlin Duvarı’nın çökmesiyle tarihin sonunun gelerek liberalizmin kazandığı iddiasına ve neoliberalizm dayatmasına karşılık 21. yüzyılın kendine özgü konjonktüründe temel Marksist ilkelere bağlı kalan ve ‘zamanlar değişir’ şiarıyla paradigma değişimine rehber olarak Sosyalizm 2.0 programını oluşturan, ancak gündelik siyasetinde esnekliği benimseyerek insanların somut sorunları nezdinde bugün yapabileceklere ve elde edilebilecek küçük zaferlere odaklanan, kısacası Marksizmin ışığında kazanım siyaseti yürüten bir parti.[5]

Ülkedeki ekonomik eşitsizliklerin yanı sıra –ve bununla ilişkili de olarak– seçmen sosyolojisindeki farklılıkları da yansıtan dillere göre bölgesel ayrıma ve bu ayrıma yönelik bölgesel örgütlenmelere dayanan ana akım siyasi partilerin aksine bütün ülke çapında örgütlenen parti; Felemenkçe konuşulan, yeni nesil endüstrinin konumlandığı, ülke GSYİH’sinin çoğunluğunu oluşturan ve 2019 bölgesel seçimlerinde aşırı sağcı ve ayrılıkçı Vlaams Belang partisinin çarpıcı yükselişine tanıklık eden Flaman bölgesinde PVDA (Felemenkçe Partij van de Arbeid van België) adıyla; Fransızca konuşulan, sanayisizleşmeye tabi tutulmuş, güvencesizliğin pençesinde olan ve haziran ayındaki seçimlere dek hükümet koalisyonunda merkez sağ Mouvement réformateur’ün (MR) yanı sıra sosyal demokrat Parti Socialiste’in (PS) ve yeşil Ecolo’nun da bulunduğu Valon bölgesinde ise PTB (Fransızca Parti du travail de Belgique) adıyla siyaset yürütüyor ve PTB/PVDA’nın tek bir parti olduğu noktasında ısrar ederek ülkenin bütünlüğünü savunuyor.

1985’ten itibaren federal ve bölgesel ölçeklerde kurumsal siyasette temsiliyet elde edememiş olan ‘radikalleştirilmiş’ solu –elbette sosyal demokratlar ve yeşilleri bu kategorinin dışında tutmak suretiyle– halkın gözünde çekincelerden arındırılmış gerçekçi bir alternatife dönüştürmeyi başarabilmiş ve yeniden farklı ölçeklerdeki parlamentolarda müesses nizama meydan okuyan –ve/veya bu gayede hareket etmesi beklenen– figürleri bulunan bir partiden bahsediyoruz. Öyle ki 2008’de ilkelerine bağlı ve esnek bir işçi sınıfı partisi olma kararının alındığı ‘Yenilenme Kongresi’ne dek ne Flaman bölgesinde, ne Valon bölgesinde ne de bir üçüncü bölge olan Brüksel’de yasama seçimleri kapsamında yüzde 1 bandını birkaç münferit örnek haricinde –ki bu örneklerde de en fazla yüzde 1,2 görülebildi– aşamamış olan PTB/PVDA, bu kongreden itibaren düzenli olarak oylarını arttırarak 2019’da Valon Bölgesi ve Brüksel’de sırasıyla yüzde 13,8 ve yüzde 12,3 sayılarına ulaştı. 9 Haziran 2024’teki yasama seçimlerinde ise gerek Belçika’nın gerek Avrupa Birliği’nin başkenti olan Brüksel’de bir işçi partisi olan PTB/PVDA, sosyal demokratların sadece iki puan gerisinde kalarak yüzde 16 ile üçüncü parti konumuna ulaştı. 13 Ekim’deki yerel seçimlerde ise birçok adayını yerel parlamentolara gönderen parti, sosyal demokratları ve yeşilleri yerel iktidarlarda koalisyona zorlamak niyetiyle liste sunduğu bazı bölgelerde bu ihtimali mümkün kıldı.

Bu bağlamda, Sosyalizm 2.0’ın esneklikle artikülasyonu incelemeye değerdir. Bu yazı, PTB/PVDA’nın başarısını ilkelere dayanan esnekliği takiben elde ettiğini göz önünde bulundurarak, Pascal Delwit’in analojisine göre[6] iç çizgiyi yansıtan ‘mutfak’tan ziyade partinin siyasal iletişimini yahut ‘yemekhane’yi inceleme girişiminde bulunarak şu soruya cevap arayacak: PTB/PVDA halkla nasıl daha etkin konuştu ve halkın daha iyi dinlenmesini ne ölçüde sağladı? Bu girişimde öncelikle dilin yeniden düzenlenmesini ele alacağız. Ardından, bu yeniden düzenlemenin kurumsal siyasetle ilişkilenmesine bakacağız.

Halka Değil Halkla Konuşmak: Fikirlerin Arkasına Saklanmayan Bir Dil

PTB/PVDA’nın güç ilişkilerindeki dengeleri değiştirebilecek şekilde sembolik gücünü arttırabilmesinin öncülünde, yukarıda da açıklandığı üzere, somutların konuşturulması yatıyor. Öte yandan bu konuşturma, ağdalı cümlelerin yan yana getirilmesi ile değil, aksine anlaşılır ve sade bir dilin kullanılmasıyla kendini ifa ediyor. Platon’un mağara alegorisine atıfta bulunan bir başka deyişle, PTB/PVDA, gölgenin –veya somut sorunların– kaynağı olarak işçilere güneşi –veya üretim ilişkilerini– ve kendi bedenlerini –veya sınıf bilincini– kavramlar ustası bir filozofçasına göstermektense güneşe akını ve güneşin zaptını gölgeler üzerinden örgütlüyor.

Sosyal temsiller çatışmasında demokratikleştirilen semboller: Gerstlé ve Piar, siyasal iletişimin boyutlarından biri olarak sembolik boyuta dikkat çeker ve dilin politik mücadelede edindiği role ilişkin belirli sosyal temsilleri taşıması yoluyla güç ilişkilerini şekillendirme kapasitesine sahip bir kaynak olduğunun altını çizer.[7] Yazarların bunu açıklamak için izlediği yol PTB/PVDA örneğinde yeniden ele alınarak üç isme değinilebilir: Michel Foucault, Pierre Bourdieu ve Daniel Gaxie.

Dilin dışavurumu olarak söylemin güç ile özünde bağlantılı olduğunu Michel Foucault, şu sözlerle açıklar: “Söylem – sadece konuşma, kelimeler kullanma, başkalarının kelimelerini kullanma (onları tersine çevirmek anlamına gelse bile), başkalarının anladığı ve kabul ettiği (ve sonunda kendi tarafına çevirdiği) kelimeleri kullanma – bu gerçek kendi başına bir güçtür. Söylem, güçler ilişkisi için sadece bir yüzey değil, aynı zamanda bir edimdir.[8] Foucault’nun tanımında kelimelerin alıcı tarafından da benimsenmesi, onların kabul edilmesinin; kelimelerin alıcı tarafından kabul edilmesi ise onların anlaşılmasının ardılıdır. Dolayısıyla fikirlerin örgütlenmesi anlaşılır bir çerçevelemeye tabidir.

Bu anlayışın, yansımasını PTB/PVDA’nın 2008’deki ‘Yenilenme Kongresi’nde bularak insanlar için anlaşılır, direkt ve sade bir dilin konuşulması hedefini oluşturduğu gözlemlenebilir. Bu kapsamda parti jargonundan kaçınılması, gerek yazılı gerek görsel mesajların ise sadeleştirilmesi öngörüldü.[9] Akademik bir dilden uzak duran bu iletişim, öte yandan diyalektikten arındırılmış ve basitleştirilmeler ile ünlemlere indirgenmiş bir mesajdan ziyade direkt ve sade bir üsluba sahip siyasal eğitim aracı olarak sunuldu, insanları argümanlarla ikna etmenin gerekliliği vurgulandı. Bu kapsamda sorunların kaynağının temsilcileri olarak örneğin ana akım siyasi partiler –sosyal demokratlar ve yeşiller de dahil olmak üzere– ve aktörleri ifşa edilirken günlük bir dil kullanıldı ve partinin iletişim alanında sunduğu imkanlar dahilinde büyük önem –ve kaynak– atfettiği sosyal medyada parti konumlanmaları ile veriler sade fakat dikkat çekici görseller ile görünür kılındı. Renkli ve ayrımı açıkça gösteren ikonografilerin kullanımına sıklıkla başvurulurken, günlük diyalogda bulunduğu formuyla yazılı ve görsel mizahi ögeler de söylemlerde yer aldı. Kemer sıkma politikalarına karşı duruş ortaya konulan görselde nelerin tehdit altında olduğu –emekli maaşları, okullar, hastaneler– da belirtilerek kemer sıkmanın götürülerini somutlaştırma yolunda bir adım atıldı; milyarderler eleştirilirken ‘şaka mı’ sorusu soruldu; elde edilen kazanımların görsel yahut görsel-işitsel bir anlatıyla altları çizildi. 2008 kongresinde de hedeflendiği üzere PTB/PVDA, zihnin yanı sıra kalbe de seslenen, mizahı araçsallaştırırken ciddiyi bir kenara bırakmayan bir iletişim dili kurdu.

Bu noktada partinin, kültürel hegemonya mücadelesinde dili temel bir öğe olarak ele alan Gramsci’den esinlendiği belirtilirken; dil üzerinden –ekonomik kapitalle ilişkili olarak sosyal ve bu bağlamda en çok öne çıkan kültürel kapital sahipliği seviyelerindeki farklılıklar nedeniyle– yeniden üretilen eşitsizlikleri[10] aşmayı kendine görev edindiği söylenebilir. Bu yeni iletişim çerçevesinin metodu, 2021’deki ‘Birlik Kongresi’nde üç aşamalı olarak tanımlandı: bilinçlendirme, örgütleme, sosyal mücadeleyi geliştirme ve yönetme.[11] Kültürel kapitalin dayattığı yapısal engellerin –elbette pratikte ortaya konan siyasi iradenin birlikteliğiyle– siyasal iletişim dili vesilesiyle aşılması idesi, göreceli bir başarıyı da beraberinde getirdi. 2019 seçimlerinde partinin Valon bölgesindeki oylarının yalnızca yüzde 26’sı yüksek eğitimden geçmiş seçmenleri içerirken[12]; üniversite öğrencileri ise yüzde 4’te kaldı (bu sayı 18-24 yaş için değerlendirildiğinde yüzde 12’ye çıkıyor).

Ancak kültürel kapitalin baskılarının aşılması, –kurumlara yönelik düşen güven üzerinden de okunabilmekle birlikte– yerel seçimlerde Flaman bölgesinde zorunlu oy kullanımının kaldırılmasıyla beraber yetersiz kaldı. Daniel Gaxie, demokratik sistemlerde oy ile katılım hakkının katılım gösteren yurttaşlar ile sosyal konumları nedeniyle siyasi katılımın dışında kalan yurttaşlar arasında bir bölünme yarattığını; ekonomik ve kültürel kapitale sahip olan ayrıcalıklı yurttaşlar katılım gösterirken resmi olarak katılım hakkına sahip olan ancak bu kapitallere aynı ölçüde sahip olmayan yurttaşların ise gizli bir dışlanmaya tabi olduğunu açıklamıştır.[13] Seçim sonuçlarını yorumlayan PTB/PVDA Genel Başkanı Raoul Hedebouw’un değerlendirmesi ise bu gizli dışlanmanın etkilerini tanır nitelikte: “İnkar edemeyiz: Flaman bölgesinde zorunlu oy kullanma hakkının kaldırılması bize zarar verdi. Hem de beklediğimizden çok daha fazla. Birçok gencin, daha düşük diplomalı kişilerin ve düşük gelirli insanların oy kullanmaya gitmediğinden korkuyoruz. Bu da büyük bir demokrasi açığı yaratıyor.

Buna karşın yerel parlamentolardaki üyelerinin sayısını 13 Ekim’deki yerel seçimlerde 169’dan 258’e çıkartan PTB/PVDA, yerel seçim sonuçlarını üç bölgede de elde edilmiş bir başarı olarak nitelendirdi. Eksikleri tanımakla beraber başarısını da öne çıkartan partinin siyasal iletişiminin seçim döneminde medya aracılığıyla nasıl kitlelere ulaştırıldığı bir başka konu olarak kendini sunuyor.

Seçim kampanyasında somutlara dönük araçsallaştırılan bir geleneksel medya: Medyanın kamusal alana müdahalesi ve başlıkları şekillendirme yöntemleri, demokrasilerde güç ve çıkar ilişkilerinin saman altından kitlelere su yürütme araçlarından belki de en çok etkileşime girileni. Bireyler olarak gazetecilerin sosyolojisini ve sonuç olarak sosyalizasyonlarını inceleyerek medyanın gişedeki aktörlerinin gerçek anlamda olası bir demokratik sürece nasıl çomak soktuğunu işlemenin bu yazı kapsamında meşakkatli karakterini göz önünde bulundurmak suretiyle, daha geniş bir çerçeveden ve sermayeye odaklanarak Noam Chomsky’nin de vurguladığı[14] şu tanıyı yapmak mümkün: Bir grup sermayedarın elinde bulunan medyanın temel işlevi, siyasi ve ekonomik elitlerin çıkarlarına hizmet etmek. Bunun Belçika bağlamındaki yansımasını, medya boykotunu eleştiren 2021 Kongresi şu sözlerle açıklıyor: “2021 baharında Antwerp Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma, ülkenin kuzeyindeki televizyonlarda yayınlanan tüm siyasi programlarda, hükümet çoğunluğuna mensup partilerin yayın süresinin yüzde 98’ini, muhalefet partilerinin ise sadece yüzde 2’sini işgal ettiğini ortaya koymuştur. PTB’nin bu yüzde 2’lik pay içindeki oranı ise oldukça düşüktür.[15]

Buna karşın PTB/PVDA, platformu işgal edebildiği kısıtlı anlarda geleneksel medyayı araçsallaştırmayı ihmal etmiyor. Bu anlarda ise parti, yerel seçim kampanyasının son düzlüğündeki üç ayrı medyatik müdahaleye baktığımızda, sosyal demokratlar ve yeşillerden merkez sağa ve sağa kadar iktidar ortaklarını politikalarının somut boyutunda topa tutarken PTB/PVDA’nın somut olarak ne sunduğunu açıklıyor. Örneğin Genel Başkan, MR ve Les Engagés’nin temel ihtiyaçlardaki KDV oranını yüzde 6’dan 9’a çıkarmak istediğini, maaşları 2027’ye dek donduracaklarını, gece mesaisinin aynı şekilde ödenmeyeceğini ve bütün bunların sonucu olarak alım gücünün çökeceğini açıklarken cümlesini “Burada sınıf adaletsizliği var, ama şaşırmadım, bunlar zenginler için çalışan partiler” ifadesiyle sonlandırıyor. Bir başka programda Genel Başkan, Liège kentindeki yerel iktidarın 2019’da kamusal çöp kutularının ve temizlik emekçilerinin sayısının kamu harcamalarını düşürmek bahanesiyle azaltıldığını; buna karşın bu kararın oylandığı seansta aynı zamanda çöp vergisinin de arttırılmasının teklif edildiğini hatırlatarak bu somut örnekler üzerinden nasıl daha fazla vergiyle daha az kamu hizmeti sunulduğunu ifşa ediyor. Sözlerinin sonunda ise PTB/PVDA’nın temiz şehirler için mücadele edeceğini söylüyor ve somutları soyutla bütünleştirerek, ancak büyük doğruların pelerinine de sığınmayarak, kamu hizmetlerine yatırım yapılması gerektiğini ifade ediyor. Charleroi kentinde liste başı olan Pauline Boninsegna ise, konuk olduğu programda 8 yıldır kente bela olmuş büyük sorunlarından biri olarak nitelendirdiği ücretli parka karşı çıkan tek parti olduklarını belirtirken, Parti Socialiste’in genel başkanının PTB/PVDA ile yerel koalisyon iktidarlarına basit çözümleri nedeniyle karşı çıkmasını eleştirerek bunun gerçek bir sorun olduğunu vurguluyor.

PTB/PVDA’nın günlük sorunlar üzerinden yürüttüğü bu iletişim, kurumsal siyaset nezdinde meyvelerini gerek sosyal demokratlarla girdikleri etkileşim çerçevesinde onların söyleminde değişime yol açmak yoluyla gerekse yükselen sembolik güçleri sonucu kurumlarda artan ağırlıkları kapsamında veriyor. Bugüne odaklanan parti, bugünü kazanıyor.

Programın gerisinde programın ötesine geçmek ya da ihtimallerin heyecanına kapılmayan bir strateji: 2008 Kongresi’nde ‘biz bir işçi partiyiz’ başlığı altında “İnsanlara ‘büyük gerçeklerle’ ya da ‘eksiksiz programımızla’ yaklaşıyorsak hiçbir ilerleme kaydedemeyiz[16] yazan PTB/PVDA, ilkeli esneklik stratejisiyle 2012’den 2024’e yerel parlamentolardaki üye sayısını beş katına çıkardı. 2010’da federal parlamentoya temsilci gönderemeyen parti, 2014’te 2, 2019’da 12, 2024’te ise 15 temsilci göndermeyi başardı. Ancak bir politik bir yapının güç ilişkilerindeki ağırlığının göstergesi yalnızca kurumlardaki temsilci sayısı, örgütündeki militan sayısı yahut harekete geçirebildiği insan sayısından oluşmuyor. Rakip siyasi partilerle de sürekli etkileşim içinde olan bir partinin etkisini nasıl arttırdığı, bu rakiplerin taktığı seçilmiş gerçeklikler üzerinden sosyalin temsilini aktaran gözlüklerin nasıl değiştirilmek durumunda kaldığı üzerinden de okunabilir. Bu bağlamda sosyal demokratlar, bir örnek vaka.

Sosyal demokratları sıkıştıran bir esnek Marksizm: Bir önceki bölümü bitirirken Parti Socialiste’in PTB/PVDA ile yerel koalisyon iktidarlarına karşı olduğundan bahsettik. 13 Ekim’de gerçekleşen yerel seçimlerin ardından PTB/PVDA’nın sol koalisyon iktidarlarını (PTB/PVDA-PS-Ecolo) zorladığı belediyelerde sosyal demokratların bunu nasıl savuşturduğunu ve yüzünü sağa döndüğünü bir sonraki bölümde daha detaylı ele alacağız. Ancak buna gelmeden önce, Parti Socialiste’te PTB/PVDA’ya karşı bir alerji varsa bu nedensiz değil. Zira 2014 ve 2019 arasında Valon bölgesindeki Parti Socialiste, kazanılan ve kaybedilen oylar arasında en büyük negatif açığı PTB/PVDA ile yaşanan seçmen transferinde kaydediyor.[17] Öyle ki Parti Socialiste’ten PTB/PVDA’ya 66 bin oy kaydığı görülüyor. Bu sayı ise Parti Socialiste’in 2014’teki seçmen sayısının yaklaşık yüzde 10’una, 2019’daki toplam geçerli oyun ise yaklaşık yüzde 3’üne tekabül ediyor. PTB/PVDA tarafındaki dinamiğe bakıldığındaysa öne çıkan esasında siyasete küsmüş seçmenlerin mobilizasyonu olsa da Parti Socialiste’ten kayan oylar da kayda değer. Bu verilerin ışığında seçmenlerinin ipotekli olmadığının farkındalığını yaşayan Parti Socialiste’in ikna kabiliyetini koruyabilmek ve seçmen akışının önüne geçebilmek için söyleminde değişikliğe gittiği, belirli başlıklarda PTB/PVDA’nın görüşleriyle uyuşan politikaları benimsediği görülüyor.[18]

Ne var ki söylemlerde gözlemlenen yakınlaşma, pratikte sınırlara takılıyor. PTB/PVDA’nın 9 Haziran’daki yasama seçimleri öncesi sosyal medya hesaplarında yürüttüğü ve parti konumlanmalarını net bir biçimde açığa vuran propaganda çalışmasına baktığımızda iki örnek ele alınabilir. İlk olarak maaşları donduran yasanın gözden geçirilmesini PTB/PVDA’nın yanı sıra sosyal demokratlar ve yeşillerin de söylemde onaylamasına karşın, her ikisinin de iki defa maaşların dondurulması için imza verdiği belirtiliyor. Bir diğer örnek ise milyonerlerin vergilendirilmesi. Bu örnekte de üç parti de söylemde anlaşırken, propaganda çalışmasında belirtildiğine göre sosyal demokratların ve yeşillerin tam 11 defa karşı oy kullandığı göze çarpıyor.

Ekim ayında gerçekleşen yerel seçimlerin sonuçları da söylemlerdeki yakınlaşmanın pratikteki sınırlarını ortaya koyar nitelikte. Zira politik sıkıştırma yalnızca söylemler düzleminde değil, sosyal demokratlara yöneltilen eleştirilere karşın ilerici yerel iktidarlara bir ihtimal vermek amacıyla sol koalisyonların zorlandığı listelerde de oynadı. Ancak söylemlerde bir yakınlaşma çalıştırılmışsa da söylenilenlere değil yapılanlara bakıldığında Parti Socialiste’in esas duruşu, uluslararası birçok örnekte de görüldüğü gibi, kopuş ve değişimden değil düzenden yana kaldı.

Sol alternatife tercih edilen yerel düzen koalisyonları: “Kısa süre sonra sönecek ateşler yakmak yerine güçlerimizi yoğunlaştırmak istiyoruz. Tam programımız ile şu anda uygulayabileceklerimiz arasında daha iyi bir ayrım yapmak istiyoruz.[19] 2008 Kongresi’nde bu yaklaşımı benimseyen PTB/PVDA, toplamda 565 belediyeyi ilgilendiren yerel seçimlerde yalnızca 67 noktada seçime girdi. Bu 67 noktadan sadece 7’sinde oy kaybı yaşayan parti –ki en fazla kayıp yüzde 14,3’ten yüzde 12,04’e düşüşle gerçekleşti– yalnızca üç noktada birer koltuk kaybetti. Buna karşın 12 noktada ise yüzde 20 bandını aşmayı başardı, kaldı ki bunlardan biri partinin ilk defa seçimlere girdiği bir kent olan Mouscron’da gerçekleşti. Başkent Brüksel’e gelindiğindeyse her belediyede oylarını arttıran PTB/PVDA, 23 yeni koltuğu sadece başkentte elde etti. Böylelikle hedeflerinden biri sosyal demokratları ve yeşilleri yerel ölçeklerde sol koalisyonlar oluşturmaya itekleyerek bu çoğunluklarda yer almak ve belediye yönetiminde söz sahibi olmak olan PTB/PVDA, bu hedefine sayılı noktalarda ulaştı. Seçim sonuçlarının duyurulmasının ardından X (eski adıyla Twitter) hesabından açıklama yapan Genel Başkan, “Brüksel’de ilerici çoğunluklar mümkündür. Sosyal bir Brüksel, dayanışmacı bir Brüksel, insanları bir araya getiren bir Brüksel için çalışacak çoğunluklar. Kemer sıkma ve bölünme Brüksel’i değil. Bu tür çoğunlukların başarısına tamamen bağlı olmak istiyoruz” ifadelerini kullandı. Ancak, örneğin PTB/PVDA’nın yüzde 22,15 ile sosyal demokratların yalnızca 1 puan gerisinde ikinci olduğu Molenbeek-Saint-Jean’da ilerici bir çoğunluk için iki taraf arasında diyaloglar başlamış olsa da çarpıcı örneklerde sosyal demokratların direksiyonu sağa kırdığı görüldü. Bu yazı kapsamında iki belediye ele alınabilir: Bruxelles-Villes ve Ixelles.

Bruxelles-Ville’de sosyal demokratlar yüzde 28 ile birinci parti olarak çıkarken PTB/PVDA yüzde 13,4 ile üçüncü, yeşiller ise yüzde 13 ile dördüncü sırada yer aldı. Bu da demek oluyor ki toplam oyları yüzde 50’yi aşan bu üç parti için ilerici bir sol koalisyon yönetimi mümkündü. Ne var ki sosyal demokratlar bu ihtimali savuşturarak sağcı-liberal MR ve MR’in Valon bölgesindeki iktidar ortağı ‘merkez’ Engagés ile anlaşmaya vardı. Aynı tablo, Ixelles belediyesinde de gözlemlendi. Yeşillerin yüzde 28 ile birinci, sosyal demokratların yaklaşık yüzde 20 ile üçüncü ve PTB/PVDA’nın yaklaşık yüzde 11 ile dördüncü bitirdiği bölgede sol bir koalisyon, diğer örnekte olduğu gibi, mümkündü. Ancak seçimi ikinci sırada bitiren MR ve beşinci sırada bitiren Engagés ile yönetim için anlaşmaya varan sosyal demokratlar, halk iradesinin önüne siyasi çıkarlarını koymuş oldu.

Sonuç

Sonuç olarak PTB/PVDA’nın 2008’de gittiği ve yukarıda belirli ölçüde ele alınan yenilenmenin halk nezdinde ve kurumsal siyaset kapsamında getirileri olduğu su götürmez bir gerçek. Bunu mümkün kılan faktörlerden ikisi de şüphesiz ki sadeleştirilen ve somut sorunlara odaklanan bir siyasal iletişimin merkeze alınması. Kendisinin ötesinde halkın taleplerinin siyasete ne kadar yansıdığı ise diğer sol partilerin söylemleri üzerinden okunabiliyor. Ne var ki söylemlere yansıyan bu fikirlerin pratikte buharlaştığı gözlemleniyor. Buna karşın PTB/PVDA’nın başarılı dili –politik-tarihi bağlamların etkisini ihmal etmemek kaydıyla– bir soruyu tetikliyor: Yaklaşık 12 milyon nüfuslu bir ülke olan Belçika ölçeğinde başarısını kanıtlayan somutların siyasal iletişimi, daha büyük ölçeklerde nasıl yeniden şekillenebilir?

[1] Lenin, V. (2003). Ne yapmalı? Hareketimizin can alıcı sorunları. Erciş Yayınları.
[2] Delwit, P. (2016). PTB-Nouvelle gauche, vieille recette. Luc Pire.
[3] Özalp, E. (2023). Belçika Emek Partisi: Maoizmden “Sosyalizm 2.0”a. Devrim Nasıl Yapılır? Dünyada Strateji Arayışları. İstanbul: Yordam Kitap.
[4] Tanlası, A. (2024, 8 Ağustos). Doğu’da ve Batı’da Gözyaşları. Ayrım. https://www.ayrim.org/dunya/2024-doguda-ve-batida-gozyaslari/
[5] Delwit, P., & Van Haute, E. (2021). Le Parti du travail de Belgique–Partij van de Arbeid (PTB-PVDA) Redéploiement de la gauche radicale en Belgique. Les partis politiques en Belgique, 4, 542.
Özalp, E. (2023). Belçika Emek Partisi: Maoizmden “Sosyalizm 2.0”a. Devrim Nasıl Yapılır? Dünyada Strateji Arayışları. İstanbul: Yordam Kitap.
[6] Delwit, P. (2016). PTB-Nouvelle gauche, vieille recette. Luc Pire.
[7] Gerstlé, J., & Piar, C. (2020). Des conceptions théoriques contrastées. La communication politique-4e éd. Armand Colin.
[8] Foucault, M. (2001). Dits et écrits, 1954-1988 . II . 1976-1988. Gallimard.
[9] Congrès du renouveau, PTB. (2008). Un parti de principes, Un parti souple, Un parti de travailleurs. Éditions du PTB.
[10] Bourdieu, P. (2001). Langage et pouvoir symbolique. Paris. Le Seuil.
[11] Congrès de l’unité, PTB. (2021). Parti de la classe travailleuse, Parti de la jeunesse, Parti du socialisme. Éditions du PTB.
[12] Abts, K., Meuleman, B., Swyngedouw, M., Meeusen, C., Delespaul, D., & Roelandts, E. (2024). Profils et comportements des électeurs lors du scrutin fédéral du 26 mai 2019. Courrier hebdomadaire du CRISP25972598(12), 1-74.
[13] Gaxie, D. (1978). Le cens caché: inégalités culturelles et ségrégation politique. Éditions du Seuil.
[14] Herman, E. S., & Chomsky, N. (2021). Manufacturing consent. In Power and Inequality (pp. 198-206). Routledge.
[15] Congrès de l’unité, PTB. (2021). Parti de la classe travailleuse, Parti de la jeunesse, Parti du socialisme. Éditions du PTB.
[16] Congrès du renouveau, PTB. (2008). Un parti de principes, Un parti souple, Un parti de travailleurs. Éditions du PTB.
[17] Abts, K., Meuleman, B., Swyngedouw, M., Meeusen, C., Delespaul, D., & Roelandts, E. (2024). Profils et comportements des électeurs lors du scrutin fédéral du 26 mai 2019. Courrier hebdomadaire du CRISP25972598(12), 1-74.
[18] Paquay, E. (2019). Left-wing populist discourse in Belgium: The effect of the rise of the Parti du Travail de Belgique on mainstream parties. MaRBLe, 1.
[19] Congrès du renouveau, PTB. (2008). Un parti de principes, Un parti souple, Un parti de travailleurs. Éditions du PTB.