Fransa’daki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine dışardan bakanlar için seçim sonuçları sürpriz gibi gözükse bile, beklenmedik olan, seçim sonuçları değil Macron’un ilk tahminlerin belirmesinden yaklaşık bir saat sonra erken seçim kararı almasıydı. Rassemblement National (RN) 2019’daki %23’lük oyundan %31 küsüre yükseldi ve buna RN’in de sağında denebilecek Marion Maréchal-Le Pen et Eric Zemmour (Reconquête!) listesinin aldığı %5,5 da eklendiğinde, neofaşizmin yükselişi sessiz değil davul zurnayla oldu denebilir. Zaten aşırı sağın seçim sonuçları 2017’den beri düzenli bir yükseliş göstermekteydi.
Dört sol parti, toplamda, iktidardaki sağdan farklı olarak kısmi bir ilerleme bile kaydetti. Hatta yalnızca 2019 AP seçimlerine göre değil 2022 genel seçimlerine göre de (başkanlık hariç). Raphaël Glucksmann’ın öncülüğünde sosyalist parti François Holland’lı 2012-2017 döneminden bu yana neredeyse küllerinden doğarak Macron’un ardından %13,8 aldı. Buna karşılık 2019’da üçüncü gelen Europe Ecologie-Les Verts (EELV) listesi çöktü. Mélenchon’un hareketi LFI, Manon Aubry öncülüğünde, önceki seçime göre oylarını 1,5 milyondan 2,5 milyona çıkararak %10’un eşiğine geldi.
Fransız Komünist Partisi (FKP) de dahil olmak üzere sözü edilen sol 2022 genel seçimlerinde NUPES başlığı ile bir ittifak kurup mecliste birlikte çalıştıktan sonra dağılmışlardı. Kağıt üzerinde eski NUPES bileşenlerinin toplam oyu bu seçimlerde aslında RN’i yakalıyordu.
Her ne kadar Başbakan Gabriel Attal gibi AP seçimlerinin ulusal seçimle mukayese edilemeyeceği söylense de %40’a uzanan aşırı sağ, Macron’u faka bastırırken, 2022 seçimlerine birlikte girip daha sonra dağılan geniş anlamıyla solu da apar topar birleşmeye zorladı. AP seçimlerine katılımın geleneksel olarak düşük olması (2022’deki genel seçimlerde %72 iken 2024’te %51), teselli etmeye yeterli değil.
Eski cumhurbaşkanı Sarkozy, erken seçim kararını büyük bir risk olarak nitelerken, eski sosyalist başbakan Jospin de bunu vahim bir hata olarak görmekte. Öte yandan Fransa tarihinde görülmedik bir biçimde bir eski Cumhurbaşkanı, Macron’u Maliye Bakanı yapan François Holland, milletvekilliğine aday oldu. Kazanır ve başbakan olursa Macron ile yine birlikte çalışacaklar ama bu kez roller değişmiş olacak!
RN’nin başkanı Jordan Bardella ve partinin mülk sahibi Marine Le Pen, erken seçim kararı alınır alınmaz muhtemel bir hükümette yer alabilecek kişilerle toplanarak böyle bir ihtimale hazırlıklı olduklarını gösterdiler.
Öte yandan RN, Reconquête!’in ortak listesini reddetti. Reconquête!, 570 sandalye için 330 aday çıkaracak. İkinci turda bu seçmenin RN’ye yatkınlığı hesaba katılmalı. Sağın önünü kesmemek için adaylığı kısıtlı tuttuklarını belirtmekteler. AP seçimlerinde hareketin sözcüsü olan Marion Maréchal RN’yi desteklediği için partiyle ilişkisi kesildi.
Boşluktan Gelen Boşluğa
Aşırı sağ ve aşırı sola karşı bir söylem tutturarak, “ya ben ya kaos” nakaratıyla Macron, aslında aşırı sağın değirmenine su taşıdı. Seçimlerde esas olarak yıkıma uğrayan da Macronizm oldu. Bir önceki AP seçiminde %22 alırken, bu seçimde oyları %14,5’a düştü. Sosyalist Parti’den başkan seçilen François Hollande döneminde, bir teknisyen olarak Maliye Bakanlığı ile siyasete girip 2017 seçimlerinde Sosyalist Partinin çöküşü ve Cumhuriyetçiliğin gerilemesinin yarattığı boşluğu kullanan Macron, şimdi siyasal ve toplumsal zemininin iyice kaymasıyla, kendi dışındaki siyasal güçlerin çatışmasının seyircisi olarak bir genel seçime gitmekte.
Macron’un kendisi için pek elverişli olmayan böyle bir tabloda erken seçim ilanı siyaset yorumcuları tarafından bir poker oyununa benzetiliyor. Macron kararını alırken sol paramparçaydı. Bundan istifade ederek, sol seçmeni en azından ikinci turda aşırı sağa karşı kendisini desteklemeye zorlayabilirdi. Özellikle Cumhuriyetçiler (LR) ve merkez sol, gösterilecek kolaylıklarla, böyle bir zoraki cepheleşmeye teşne olabilirdi. Bu ihtimal gerçekleştiğinde en azından önümüzdeki seçimlere kadar RN’yi iktidardan uzak tutulmuş olacaktı. Oysa Macron uyguladığı politikalarla sermayeyi ve dolayısıyla zenginleri kayırarak soldan, kerhen gelebilecek kanalları kendisi kapatmıştı. LFI başta olmak üzere NUPES bileşenlerine, toplumsal hareketlere yönelik tutumu bunu pekiştirmişti. LR ise anında bölündü.
Macron RN’nin olası bir zaferini de hesaba katmış olabilir. Fransa’da birkaç kez rastlandığı üzere Cumhurbaşkanın ayrı, başbakanın ayrı siyasi partilerden olduğu bir “cohabitation” döneminden sonra RN’nin başarısız kalacağı inancıyla kendi cenahını 2027 başkanlık seçimlerine hazırlamayı düşünmesi de mümkün.
Ancak böyle bir durumda olayların Macron’un beklentilerine göre mi gelişeceği yoksa RN’nin yönetimindeki bir hükümetle, polisteki en gerici güçlerin öne çıkacağı, islamofobinin gemi azıya alacağı, ırkçılığın kat be kat artacağı bir döneme mi girileceği tartışmalıdır. Toplumsal hareketlerin daha da baskılanacağı bir dönemden sonra RN’nin gerileyeceğini ummak, Hitler’in iktidara geçmesinden “önce Naziler sonra biz” diye bahseden komünistlerin mantığına benziyor.
De Gaullecü geleneği temsil ettiğini iddia eden LR’nin başkanının, seçimden hemen sonra RN ile bir ittifaka gidebileceklerini ortaya atmasıyla görülüyor ki, RN’nin tecridi için Macron’un sandığı gibi parlamenter ayak oyunları yeterli olmayacaktır. Gerçi LR politbürosu toplanarak başkanı ihraç ettiklerini bildirdiyse de mahkeme bu kararı geçersiz kıldı. LR şu anda parçalı durumda, başkanı Ciotti RN’den aday olurken, aynı partiden aynı yerde bir başkası ona rakip olarak aday oldu. RN’nin ise kendi dışındaki sağ nezdinde konumu sağlamlaşmış gözüküyor.
Kayan Bloklar
2017 Anayasa değişikliğinden sonra Fransa’da üç siyasal blokun rekabeti söz konusuydu. 2022’deki genel seçimlerde ancak nispi çoğunluk sağlanınca Macronizm, otoriter anayasanın araçsallaştırılması ve millet meclisindeki düzenlemeler sayesinde, kendi sağındaki Cumhuriyetçiler ve RN ile yaptığı pazarlıklarla millet meclisinden kararlar çıkartabildi, son iki yılın bütçesi de mecliste oylanmadan geçirildi. AP seçimleri Macronizmin burjuva blokunun seçmen bileşiminde önemli bir değişiklik yaratarak 2017’den beri süregelen egemenliğini sorgulattı. Şimdi bu blokun RN’nin öncülüğünde inşası gündemde. Burjuvazi %20’lik Macronizm’e mi destek verecek yoksa %40’a varabilecek neofaşistlerin Macron ile cohabitationuna mı? Öte yandan birleşik solun oy toplamı şimdilik %30 dolayında gözüküyor.
RN’nin yükselişi neredeyse doğrusal bir çizgi izliyor ve yakın gelecekte gerileyeceğine dair bir işaret yok. Macron’un popülaritesinin dip yaptığı bir dönemde tepki oyları RN’de toplandı. RN göçmenlik başta olmak üzere bir dizi konudaki söylemini değiştirmemiş olmasına rağmen kendisinin şeytanlaştırılmasına bir son verebildi ve diğerleri gibi bir parti olarak kabul görmeye başladı. Siyaset sınıfının aşırı sağcılaşması onu muteber bir hâle getirdi.
Toplumsal mücadelelerin emeklilik yasasında olduğu gibi yenilgiye uğraması ve benzer olaylar, tepkileri sistem dışı gibi gözüken RN’e destek yönelmesine de neden oldu.
2022 seçimlerinde Macron’un parlamentoda çoğunluğu sağlamasını engelleyen NUPES, şimdi açıkça RN tarafından tek rakip olarak gösterilmekte. Olağan koşullarda ikinci tura büyük miktarda neofaşist ile Yeni Halk Cephesi adayları kalacak, bugüne kadar “ne aşırı sağ ne aşırı sol” diyen Macron’un seçmeni ise felç olabilir! Gerçi Macron’un seçmeninin önemli bir kısmı, 2017 seçimlerine kendisini destekleyen eski sosyalist parti seçmenlerinden oluşuyor.
Toplumdaki dinamik güçlerin çekim merkezi olarak neoliberal konsensüsten ve otoriter-ırkçı rejimden bir kopuşu temsil eden NUPES’in, “Yeni Halk Cephesi” olarak yeniden derlenmesi, belli ki Macron’un da RN’in de hesabında olmayan bir unsurdu.
Erken seçim kararının alınmasından hemen sonra o gece solun çeşitli partilerini temsilen yan yana gelenler “Tarih bize göstermektedir ki 1929 krizi Almanya’da Nazizm ile ama Fransa’da Halk Cephesi ile sonuçlandı. Kader diye bir şey yoktur” diyerek anında Macron’un meydan okumasına karşılık verdiler.
Yeni Halk Cephesi bileşenlerinin cepheden murat ettikleri farklı olduğu gibi aralarındaki güç ilişkileri de karmaşık. 2022’de LFI çevresinde derlenmişlerdi, fakat bu kez dengeler biraz daha karışık olmak durumunda. Yalnızca Sosyalist Parti’nin AP seçimlerinde oylarını yükseltmesi gibi hususları değil, bu kez 2027’yi hedefleyecek bir birlikteliğin sağlanması gerek. 2022’deki gibi adaylığını bastırmasından çekinilen Jean-Luc Mélenchon da meselenin kişi değil program meselesi olduğunu söyleyerek yüreklere su serpti.
LFI, 229 seçim bölgesinden, Sosyalist Parti ve Place Publique 175, Ekolojistler (EELV) 92 ve PCF (FKP) 50 bölgeden aday çıkaracak. Böylece LFI, 2022 genel seçimlerdekinden 100 aday eksik gösterecek.
Macron 2017’de iki geleneksel kutbun çöküşü üzerinde kurduğu siyasal oyunda, sağda ve solda yeni iki seçim ittifakın oluşma zeminin hazırlayarak kendini kapana sıkıştırdı. Milleti başkanlık seçimindeki gibi sağdaki ve soldaki tehlikelerle korkutarak tahkim etmesi söz konusu olamayacağı için, şimdi genel seçimlerde birincilikten üçüncülüğe düşecektir.
Macron 2017’de seçildiğinde “demokrasiye olan güveni tazelemek” ve “aşırı sağ bir partiye oy verme nedenlerini tasfiye etmek” gibi vaatlerde bulunmuştu. Seçim sonuçları, bizzat Macron’un kendi vaatlerini yalanlandığının resmi.
RN “tüm yurtseverlere” çağrıda bulunurken Cumhuriyetin tehlikede olduğunu söyleyerek, Yeni Halk Cephesine karşı birliği temsil ettiğini iddia etmekte, burjuvazi ise elbette Halk Cephesi yerine RN’yi tercih etmektedir.
RN’nin geleneksel olarak Fransa siyasetinde tecrit edilişi hem aldığı oy oranı ile aşılmış durumda hem de Cumhuriyetçi parti başkanının RN ile 80 milletvekilliği pazarlığı ile kağıt üzerinde de olsa aşılmış durumdadır. Bu durumda de Gaullecü geleneği temsil ettiğini iddia eden LR artık bir bütün olmaktan çıkmıştır.
Hükümet de mecliste aşırı sağı başkan yardımcılığı dahil çeşitli önemli görevlere getirerek ve onlarla tartışmalar düzenleyerek aşırı sağın toplumda meşrulaşmasına katkıda bulundu.
Yeni Halk Cephesi
Yeni Halk Cephesi, genel seçimlerde nispi bir çoğunluk elde ederse ya Macron’la RN’i cohabitation için baş başa bırakacak ya da Macron’u solla bir cohabitationa zorlayacak. “Yeni Halk Cephesi” 1936’ya bir göndermede bulunsa da tarih tekerrür ediyor değil, yine de geniş halk kesimlerinin belleğine seslenen bu adlandırma “ya birlik ya kaos” ikileminde solun tercihini ortaya koyuyor.
Birkaç gün içinde hazırlanan takvime bağlanan bir eylem programı ile bir dizi temel meselede halkın gündelik yaşamını kolaylaştıracak ve neofaşizmin gelişme dinamiklerine set çekecek demokratik adımların atılması öngörülmekte. Bunlar CGT, CFDT, FSU, UNSA ve Solidaires gibi sendikaların 10 Haziran’da imzaladıkları ortak metinde de yer alan talepleri kapsamakta. Kabaca işsizlik sigortası, hemen emeklilikte 60 yaşa dönüş, 1600 Euro asgari ücret, vergi adaleti, göçmenlere ilticada kolaylık, Filistin’de hemen ateşkes ve Filistin devletinin hemen tanınması gibi hedefleri içermekte.
Seçim sonuçları nasıl olursa olsun, Fransa ciddi bir siyasal krizle karşı karşıya. Bu krize, sandık sonuçlarının dışında, toplumsal mücadelelerde soldan bir yanıt üretmek için her düzeyde örgütlenmelerin güçlendirilmesi gerekecek. 2005-2006 Avrupa Anayasası tartışmasında neoliberal taslağa karşı yürütülen mücadelede olduğu gibi bu vakada da solun birlikçi yerel komiteler üzerinden mücadeleleri yükseltip yükseltemeyeceği hayati önem arz ediyor.