Marksist teoriye göre kapitalizm, yoksulluk sorununu tam anlamıyla çözmez; bunun yerine, yoksulların düşük ücretli iş gücüne dönüşmesine teşvik eder. Kapitalist toplumlarda, yoksulluğun tamamen ortadan kaldırılamayacak yapısal bir unsur olduğu düşünüldüğünde, sosyal yardımlar, bu yoksulluğun “yönetilmesini” sağlayan politikalar olarak ele alınabilir. Sosyal yardımlar yalnızca ekonomik bir tedbir değil; aynı zamanda siyasi iktidarın sürdürülmesi, seçmen sadakatinin sağlanması ve toplumsal kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesi için de bir araçtır. Kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlikler, sosyal yardımları bir ihtiyaç haline getirirken, bu yardımların nasıl dağıtıldığı ve kim tarafından kontrol edildiği, siyasetin doğrudan bir parçası haline gelmiştir. Türkiye’de sosyal yardımlar uzun yıllardır merkezi ve yerel yönetimler eliyle dağıtılmakta, ancak bu süreçler yoksulluğu ortadan kaldırmak yerine onu yönetmenin bir aracı olarak işletilmektedir. AKP iktidarı boyunca sosyal yardımlar, yoksulluğun yeniden üretilmesini sağlayan bir bağımlılık mekanizması olarak işlev görmüş, son yıllarda CHP yönetimindeki belediyelerin de benzer pratikler geliştirdiği gözlemlenmiştir. Bu noktada şu soru önem kazanmaktadır: Belediyeler, yoksulluğa karşı gerçekten mücadele eden kurumlar mıdır, yoksa yalnızca mevcut sistemi sürdüren, siyasal iktidar ilişkilerini yeniden üreten yapılar mıdır?
Türkiye, ekonomik büyüme yaşadığı yıllarda dahi kamu sosyal koruma harcamalarında OECD ortalamasının altında kalmaktadır. OECD kamu sosyal koruma harcaması ortalaması 2023 yılında %20 iken Türkiye’nin kamu sosyal koruma harcaması %10,1’dir (1,2). Sosyal koruma sisteminin temel amacı, bireylerin öncelikle sosyal sigorta ve sosyal hizmetlerden yararlanmasını sağlamak, ancak bu sistemlerin kapsamı dışında kalan veya süresi dolduğunda hâlâ desteğe ihtiyaç duyan kesimlere sosyal yardım yoluyla destek sunmaktır. Sosyal destekler, bireylerin maruz kaldığı sosyal risklerin etkilerini kısa vadede azaltmayı hedefler ve ancak diğer sosyal politika araçlarıyla bütünleştiğinde uzun vadeli etkili çözümler üretebilir. Sosyal yardımlar, sosyal politika sisteminin en son başvurulan koruyucu hizmetlerinden biri olarak, genellikle yoksulluğu azaltma hedefiyle tasarlansa da aynı zamanda toplumsal düzeni sağlama ve siyasi iktidarın meşruiyetini pekiştirme aracı olarak da işlev görmektedir.
Türkiye’de, belirli bir gelirin altında kalan tüm yurttaşlara yönelik, evrensel ve koşulsuz bir evrensel temel gelir bulunmamaktadır. Bunun yerine, başvuru esasına dayalı bir sistem işletilmekte; gelir, varlık ve servet denetimleri sonucunda kurumlar tarafından “ihtiyaç sahibi” olarak değerlendirilen bireylere ayni ve nakdi yardımları sağlanmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı sosyal yardım alma kriteri sigortası bulunmayan, geliri asgari ücretin 1/3’ü olan kişilere verilmesi sosyal yardımların hedef kitlesinin en muhtaç konumdaki bireyler olduğu göstermektedir. DİSK-AR Aralık 2024 itibarıyla dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırını yaklaşık 75.000 TL (asgari ücretin yaklaşık 3,5 katı) olarak belirlemiştir. Sigortası olsa dahi işçilerin de yoksulluğu her geçen yıl artmakta ve bu kitleye yönelik de sosyal koruma programı oluşmasını zorunlu kılmaktadır (3).
AKP iktidarı öncesi 2001 yılında sosyal yardımlara ayrılan bütçe (merkezi ve yerel yönetim toplam) GSYH’nin %0,5’i iken 2023 yılında destekler oransal olarak ciddi bir artışla GSYH’nin %1,2 sine denk gelmektedir (4, 5). Bununla birlikte 2002 yılında 1 milyon hane sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2023’te %499 artışla 4,99 milyona dayanmıştır (6). Bu veriler günümüzde, Türkiye’de her 5 haneden birinin sosyal yardımlardan faydalandığını göstermektedir. TÜİK’in 2024 yılı Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri’ne göre, fertlerin %29,3’ü yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunmakta, bu da halkın üçte birine denk gelmektedir (7). Sosyal yardımların bütçeden aldığı pay oransal olarak artmasına rağmen Türkiye halkının karşılaştığı yoksulluk soruna pansuman yapmaya bile yetmemektedir. Ayrıca %10’luk dilimler ile sosyal yardım sayılarını karşılaştırdığımızda her belediyenin idari sınırları içinde yaşayan en yoksul ilk %10’luk gelir grubunun tamamına sosyal yardımları ulaştırdığı, ikinci %10’luk gelir grubunun bir kısmına sosyal yardımları ulaştırdığı görülmektedir. Bu göstergeler bize sosyal yardım miktarlarının her geçen yıl artırılmasına rağmen yoksullara ulaşmakta yetersiz kaldığını göstermektedir. Sosyal yardımların miktarında artış olmasına rağmen, ekonomi politikaları gibi yapısal sebeplerden dolayı yoksulluk azalmamakta aksine artmaktadır. Sosyal yardımlar sadece en acil ve en muhtaç durumda olan bireylere yönelik bir destek mekanizması olarak işlemektedir (8).
Bu noktada “Sosyal yardımların sayısı artıyor, bunda ne sakınca var? Hatta daha da artırılması gerekmez mi?” soruları akla gelebilir. Sosyal yardımlar tabii ki merkezi ve yerel yönetimler için kriz anlarında can simidi olarak kullandığı kısa vadeli çözümler olsa da bu yardımların yoksulluğu azaltmadığı veya yoksulların hayatına değmediği gibi bir iddiada bulunulamaz. OECD tarafından yapılan çalışmalarda sosyal yardımların yoksulluğu belli oranlarda azalttığı görülmektedir. AB ülkelerinde ortalama sosyal transferlerin yoksulluk riski altındaki nüfusu 9 puan, Polonya’da 13 puan, Fransa’da 14 puan azaltırken Türkiye’de sadece 5 puan azalttığı hesaplanmıştır (9). Ancak bu, sosyal yardımların yoksulluğu tamamen ortadan kaldırmadığı veya ihtiyaç sahiplerinin yaşam koşullarını köklü şekilde iyileştirmediği gerçeğini değiştirmez. Bu yazıda tartışmak istediğim sosyal yardımların tam da bu noktada sistem içinde yoksulluğu sürdürülebilir ve yönetilebilir kılmak için başvurulan en temel yöntem olmasının getirdiği sıkıntıları ortaya koymaktır. Yardımların artışı, tek başına yoksulluğu azaltmak için yeterli bir çözüm sunmamakta, aksine yoksullukla mücadelede daha kapsamlı ve uzun vadeli politikalara duyulan ihtiyacı gözler önüne sermektedir.
Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan itibaren sosyal yardım politikaları refah devleti politikalarının yerine konarak kapsamını genişletmiş, bu destek merkezi ve yerel yönetimler tarafından siyasal hegemonya üretmenin temel mekanizmalarından biri haline gelmiştir. Özellikle AKP döneminde, toplumsal sınıflar arasındaki eşitsizlikleri sürdüren bir mekanizma olarak işlemiştir. Devletin sosyal yardım politikası, ihtiyaç sahiplerine yönelik doğrudan yardımlardan çok, bağımlılık ilişkisi yaratmayı ve yoksulların devlete minnet duymasını amaçlamaktadır. Sosyal yardım politikalarının, yalnızca sosyal refahı artırmaya yönelik olmadığı, aynı zamanda seçmen sadakati oluşturma ve devletin toplumsal müdahale araçlarını güçlendirme gibi siyasi hedeflerle iç içe geçtiği çeşitli araştırmalarla ortaya konulmuştur (10,11). Türkiye’de sosyal yardımların siyasi otoriteler tarafından yoksul ve muhtaç durumda bulunanları desteklemek amacıyla kullanıldığı, ancak bu süreçte siyasi himayecilik ve klientalizmin ortaya çıktığı belirtilmektedir (12,13). Klientelizm yalnızca ödüllendirme olarak değil, aynı zamanda gözdağı verme ya da destek alamadığı takdirde cezalandırma yollarına başvurma gibi süreçleri de içerebilen bir kavram olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’de sosyal yardım politikalarının yerel yönetim düzeyindeki uygulamaları, merkezi hükümetin genel sosyal politika yönelimleriyle doğrudan bağlantılıdır. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 14. Maddesinde sosyal hizmet ve sosyal yardım hizmetlerini yapmak veya yaptırmak belediyelerin görevleri arasında sayılmaktadır. Devletin sosyal yardımları siyasi devamlılığın bir aracı halinde görmesi fikri yerel ölçekte de belediyeler tarafından benimsenmiştir. AKP’nin sosyal yardım modeli, neoliberal politikalarla uyumlu bir şekilde bireylerin devlete bağımlılığını artıran bir mekanizmaya dayanmaktadır. Bu modelin temel özellikleri şunlardır:
- Seçmen Sadakatini Artırma: AKP, sosyal yardımları seçmen kitlesini konsolide etmek için bir araç olarak kullanmıştır.
- Bireysel Bağımlılık İlişkisi: Yoksulluğu ortadan kaldıracak yapısal reformlar yerine, bireylere doğrudan yardımlar yapılarak bağımlılık ilişkisi yaratılmıştır.
- Sosyal Hizmetlerin İhmal Edilmesi: AKP belediyeleri, sosyal yardımları artırırken sosyal hizmet politikalarına yeterince yatırım yapmamıştır.
Yeni Nesil Sosyal Belediyecilik Gerçekten Yeni mi?
2016 yılında yüksek lisans tezim için yaptığım İstanbul saha çalışmasında belediyelerin sosyal yardımları nasıl yönettiği, hangi kesimlere ulaştığı ve bu yardımların ne tür bir toplumsal etki yarattığına dair (policy impact analysis) detaylı kayıtların eksik olduğu görülmüştür. Çalışma, birçok belediyede sosyal yardımlar konusunda düzgün bir kayıt sisteminin bulunmadığını, önceki yönetimlerin verilerinin kaybolduğunu ve verilerin birbirleriyle paylaşılmadığını göstermektedir. AKP’li belediyelerin sosyal yardım uygulamasının CHP yönetimindeki belediyelere göre daha erken tarihlerde başladığı, CHP yönetimindeki belediyelerin sosyal hizmetler ve sosyo-kültürel faaliyetlere ağırlık verdiği fakat günümüzde sosyal yardımların artan öneminin baskısını hissederek sosyal yardım uygulamalarını arttırdığı ve geliştirmeye başladığı gözlenmiştir. AKP’li belediyelerin sosyal yardım mekanizmalarını kendileri için detaylı analiz ettiği, CHP’li belediyelerin görece daha şeffaf bir mekanizma yürütmesine rağmen sosyal yardım politikalarının siyasetten tamamen bağımsız bir yapı oluşturamadığı görülmektedir.
AKP uzun yıllardır sosyal yardımları, oy tabanını koruma ve genişletme stratejisi olarak kullanmaktadır. Ancak son yıllarda CHP yönetimindeki belediyeler de bu mekanizmaya benzer bir şekilde eğilim göstermeye başlamıştır. CHP belediyeleri 2019 sonrasında bu modeli doğrudan olmasa da benzer bir mantıkla adapte etmekte ve sosyal hizmetlerden ziyade sosyal yardımları ön plana çıkarmaktadır. AKP yönetimindeki belediyeler genellikle sosyal yardımları “hayırseverlik, gönül belediyeciliği, gerçek belediyecilik” ekseninde ele alırken, CHP belediyeleri daha çok “hak temelli” bir perspektifi vurgulamaktadır. AKP ve CHP belediyelerinin sosyal yardım politikaları arasındaki farklar retorik düzeyde belirgin olsa da pratikte iki model de yoksulluğu sistematik bir şekilde ortadan kaldırmaktan çok, onu yönetmeyi hedeflemektedir. 2019 yerel seçimlerinden sonra CHP belediyeleri, AKP’nin uzun yıllardır uyguladığı sosyal yardım modelini kısmen benimseyerek, sosyal yardımları artırmış ve “yeni sosyal belediyecilik” adı altında yeni bir çerçevede sunmaya başlamıştır.
CHP belediyeleri, 2019 sonrasında sosyal yardımların miktarını artırmıştır:
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB): 2018 yılında sosyal yardımlara ayrılan bütçe 1,2 milyar TL iken, 2024 yılında bu rakam 5,528 milyar TL’ye yükselerek bu oran toplam bütçenin %1,07’sine denk gelmektedir. (14).
- Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB): 2019 yılında sosyal yardımlara ayrılan bütçe 400 milyon TL iken, 2024 itibarıyla 3,8 milyar TL’ye çıkarak toplam bütçenin %4,13’ünü oluşturmaktadır (15).
Bu artış, belediyenin sosyal yardımları genişlettiğini ve daha fazla hane halkına ulaştığını göstermektedir. Ancak burada temel soru, bu yardımların yalnızca geçici bir destek mekanizması mı olduğu, yoksa yoksulluğu ortadan kaldırmaya yönelik uzun vadeli sosyal politikalarla desteklenip desteklenmediğidir.
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş’ın resmi internet sitesinde (https://www.mansuryavas.com.tr) sosyal yardımlarla ilgili bilgilere erişmek isteyenleri, “Yeni Nesil Sosyal Belediyecilik” başlığı karşılamaktadır. Öncelikle, “yeni nesil” söylemi, sosyal belediyeciliğin geçmişte eksik kaldığı ve güncellenmesi gerektiği fikrini ima ediyor. Bu kavramın içeriğine bakıldığında, belediye sosyal yardımlarının daha etkin, şeffaf ve kapsayıcı hale getirilmesini amaçlayan bir yaklaşım olduğu iddia edilmektedir. “Yeni” sosyal belediyecilik yaklaşımı sadece sosyal yardımlara mı indirgenmiştir, böyle ise ne kadarı yenidir? AKP sosyal belediyeciliği tam uyguluyordu eksik kaldı da bize 2.0 yeni nesil sosyal belediyecilik mi gerekti sorusu tartışmalıdır.
Yavaş ve ekibi, AKP’nin belediyecilik modelini eleştirirken benzer bir yolu benimsemiş ve sosyal yardımları merkeze alan bir sosyal belediyecilik uygulaması geliştirmiştir. Ancak sosyal yardımları yaygınlaştırmak, tek başına bir politika tercihi olarak ele alındığında, yoksulluğun nedenlerine yönelik kalıcı çözümler sunmaktan çok, onu yönetmeye yönelik bir strateji haline gelmektedir. Yeni nesil sosyal belediyecilik iddiası, belediyelerin yoksulluğu sadece yönetmekle kalmayıp, aynı zamanda ortadan kaldırmaya yönelik kapsamlı sosyal hizmet politikaları geliştirmesi gerektiği fikriyle desteklenmelidir. Günümüzde sosyal belediyeciliğin temel unsurlarından biri olan sosyal hizmetler, sosyal yardımların ötesinde, bireyleri güçlendiren, hak aramasına zemin hazırlayan, sosyal refahı artıran ve toplumsal bütünleşmeyi sağlayan yapılar inşa etmeyi hedefler.
İBB’nin ise sosyal hizmetler alanında geliştirdiği bazı projeler, sosyal yardım mekanizmasının ötesine geçmeye çalışmaktadır:
- İstanbul İstihdam Ofisleri, iş arayanlarla işverenleri buluşturarak istihdama yönelik adımlar atmaktadır.
- İBB Kadın Destek Hizmetleri, kadın istihdamını artırmaya yönelik programlar geliştirmektedir.
Ancak bu projelerin etkisi ve ulaştığı kitle hâlâ çok sınırlıdır ve sosyal yardımların gölgesinde kalmaktadır. Özetle, yeni nesil sosyal belediyecilik kavramı, yalnızca yardımların kapsamını genişletmekle değil, sosyal hizmetleri güçlendirmek, bireylerin istihdama erişimini sağlamak ve yoksulluğu azaltmaya yönelik kalıcı politikalar üretmekle anlam kazanmalıdır. Şu anki uygulamalarda, CHP belediyelerinin de AKP’nin uzun yıllar boyunca benimsediği yoksulluğu yönetmeye dayalı sosyal yardım modelini takip ettiği, ancak daha şeffaf ve teknolojiye dayalı bir dağıtım mekanizması geliştirdiği görülmektedir.
AKP ve CHP belediyeleri arasında uygulama farklılıkları olsa da sosyal yardımların siyasallaşması her iki yönetim biçiminde de benzer şekilde devam etmektedir. AKP’nin 20 yıl boyunca geliştirdiği sosyal yardım modeli, sadece bir seçim stratejisi değil, aynı zamanda belediyeciliğin de bir dönüşüm aracı haline gelmiştir. CHP, bu modeli takip etmek yerine daha kalıcı sosyal politikalar geliştirmelidir. Aksi takdirde, uzun vadeli sosyal hizmet politikalarının geliştirilmemesi ve sosyal yardımların bağımlılık ilişkisinin devam etmesi, yoksulluğun kalıcı olmasına destek olacaktır. Sosyal yardımlar yoksulluğu azaltmak için başvurulan en hızlı yöntem olsa da yardımlardan faydalanan kişiler alınan yardımların bir hak mı yoksa yoksul ve muhtaç durumda olduklarından dolayı verilen bir destek mi olduğuna karar verememesi açısından politik sürelerde iktidarla uzlaşmak zorunda hissetmekte ve sosyal hayata katılımda eksiklik yaşamaktadır. Yoksulluğun azaltılmasına yönelik stratejiler yoksulluğun yönetilmesine dönüşmektedir. Özellikle Türkiye’nin yerel yönetim modelinde, sosyal yardım politikalarının, yoksullukla mücadelede birincil araç yerine tamamlayıcı bir mekanizma olması sağlanmalıdır. Kentsel yoksulluk, yalnızca ayni ve nakdi yardımlarla değil, eğitim, istihdam ve sosyal hizmetlerle birlikte ele alınmalıdır.
Sonuç olarak, sosyal yardımların kapsamı genişletilmiş olsa da yoksulluğu kalıcı olarak ortadan kaldırmaya yönelik yapısal çözümler sunulmamaktadır. Yoksulluğun sadece yönetilen bir olgu olmaktan çıkması ve uzun vadeli sosyal politika araçlarıyla desteklenmesi gerekmektedir. Aksi halde, sosyal yardımlar siyasi meşruiyetin korunması için bir araç olmaya devam edecek, bireylerin bağımlılık ilişkisi sürdürülerek toplumsal eşitsizlikler derinleşecektir.
1. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Sosyal-Koruma-Istatistikleri-2023-53560 2. https://oecdstatistics.blog/2023/02/02/sizing-up-welfare-states-how-do-oecd-countries-compare/ 3. https://birlesikmetalis.org/aclik-ve-yoksulluk-siniri-aralik-2024-donem-raporu/ 4. SETAV. (2015). Türkiye’de sosyal yardımlar: Sosyal yardım sisteminin inşası, dönüşümü ve etkileri [PDF]. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA). https://file.setav.org/Files/Pdf/20151216161419_139_web.pdf 5-6. https://www.aile.gov.tr/media/159025/faaliyet-raporu-2024.pdf 7. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yoksulluk-ve-Yasam-Kosullari-Istatistikleri-2023-53841 8. Eryıldız, F. G. (2015). Ulusal ve Yerel Düzeyde Yoksulluk Azaltma Stratejileri: İstanbul’da Sosyal Yardım Uygulamaları. İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi 9. Şener, Ü. (2010). Yoksullukla mücadelede sosyal güvenlik, sosyal yardım mekanizmaları ve iş gücü politikaları. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV). 10. Küçükali, A. (2015). Sosyal yardımların seçmen tercihleri üzerindeki etkileri. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19(2), 49-69. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/32533 11. Doğan, A. (2017). Sosyal yardımların yoksulların siyasal tercihlerine etkisi: Kent yoksulları üzerine bir araştırma. Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 5(1), 45-62. https://doi.org/10.18094/si.29073 12. Yörük, E. (2022). The Politics of the Welfare State in Turkey: Nation-Building, Party-Politics, and Social Assistance. University of Michigan Press. 13. Buğra, A., & Keyder, Ç. (2006). The Turkish welfare regime in transformation. Journal of European Social Policy, 16(3), 211-228. https://doi.org/10.1177/0958928706065593 14. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. (2024). 2024 yılı bütçe raporu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi. https://www.ibb.gov.tr 15. Ankara Büyükşehir Belediyesi. (2024). 2024 yılı bütçe raporu. Ankara Büyükşehir Belediyesi. https://www.ankara.bel.tr