Samandağ, Sosyalistlerin Belediyecilikte Bugüne Kadarki En Büyük Kazanımı

Ayrım Söyleşi31 Mart 2025

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nin en çok konuşulan sonuçlarından biri 6 Şubat depremleriyle büyük bir yıkım yaşamış Hatay’ın Samandağ ilçesinde yaşanan değişimdi. Uzun yıllardır CHP’nin kalesi gözüyle bakılan Samandağ’da belediye, oyların %47’sini alan Emrah Karaçay ile Türkiye İşçi Partisi’ne geçti. Belediyenin sosyalist bir partiye geçmesinde, değişimi zorunlu kılan siyasi atmosfer ve deprem sonrası Hatay halkında geçmiş yönetimlere karşı oluşan öfkeyle birlikte TİP’in halkçı ve yenilikçi söylemleri ile Emrah Karaçay’ın gençliği ve dinamizminin etkili olduğu görülüyor. Bunun yanında ülke tarihinde sosyalistlerin kazandığı en büyük belediye olması Samandağ’ın dikkatleri üzerine çeken bir başka yönü.

Samandağ’daki değişimle ve yerel yönetimdeki bir yıllık sosyalist perspektif deneyimiyle ilgili merak edilenleri TİP’li Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay’a sorduk. Aydınlatıcı yanıtları için Emrah Karaçay’a teşekkür ederiz.

*** 

Ayrım: Yerel Seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Bir yıllık belediye başkanlığı deneyiminiz size sadece Samandağ özelinde değil, Türkiye genelinde yerel yönetimlerin durumu hakkında ne düşündürüyor? Bütçelerin ve yetki düzeyinin bir belediyeyi yönetebilmek için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Emrah Karaçay: Öncelikle, Türkiye’deki yerel yönetimlerin içinde bulunduğu durumu değerlendirirken, merkezi yönetimin politikaları ve yerel yönetimlere sağlanan yetki ve kaynakları göz önüne almak gerekiyor. Ne yazık ki mevcut sistemde belediyeler yalnızca bütçesel anlamda değil, yetki bakımından da ciddi sınırlamalarla karşı karşıya. Samandağ özelinde konuşacak olursak, 6 Şubat depremi sonrasında zaten kısıtlı olan kaynaklarla çok daha büyük sorunlarla yüzleşiyoruz. Örneğin belediyemize ayrılan bütçe, resmi nüfus kayıtlarına oranlayarak ayrılmış bir bütçe ancak depremin ardından çok ağır yıkım yaşayan Defne, Antakya gibi ilçelerden aldığımız yoğun göçle birlikte nüfusumuz neredeyse iki katına çıktı. Dolayısıyla eldeki bütçemiz Samandağ’ın anlık gerçek nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli gelmiyor ne yazık ki. Yerel yönetimler, kendi dinamikleriyle halkın ihtiyaçlarına çözüm üretebilmeli elbette, ancak merkezi yönetimin kararları çoğu zaman belediyelerin inisiyatif almasını da zorlaştırıyor.

Anlattıklarınızdan mevcut düzenlemelerin yeterli olmadığı görülüyor. Bu yetersizliğin yanında çok özel bir durumla da karşı karşıyasınız. Hatay iki yılın ardından hâlâ 6 Şubat depreminin etkilerini hisseden bir kent. Hâlâ binlerce insan konteynerlarda, zor koşullarda yaşıyor. Belediye başkanlığına seçildikten sonra halkın sizden hizmet anlamında öncelikli beklentisi ne oldu? Bu koşullar altında bugüne kadar Samandağ’da neler yapabildiniz?

Depremin yarattığı yıkımın etkileri hâlâ çok ağır. Halkın en temel beklentisi barınma, altyapı ve ekonomik olarak toparlanabilmek. Ancak belediye olarak elimizdeki kısıtlı imkanlarla bu süreci hızlandırmak kolay olmuyor. Konteyner kentlerde hâlâ ciddi sıkıntılar var, altyapı tam anlamıyla oturmuş değil. Biz yerel yönetim olarak dayanışmayı büyütmeye ve bu süreci halkla birlikte yönetmeye çalışıyoruz. Samandağ’ın yeniden ayağa kalkması için merkezi yönetimle uyum içinde çalışmak gerektiğini biliyoruz, ancak merkezi yönetimin de bölgedeki sorunlara daha gerçekçi çözümlerle yaklaşması şart.

Göreve geldiğimiz bir yıl içerisinde öncelikle altyapı sorununu, bozuk yolların onarılması ve asfaltlanmasını çözmeye çalıştık. Deprem sonrasında yolların çökmesi, ağır tonajlı hafriyat kamyonlarının yollara zarar vermesi gibi nedenleri çok yaşadık ama aslında biz Samandağlılar deprem öncesinde de maalesef deprem koşullarındaymışız gibi hizmetten yoksun yaşadığımız için bu konuda çok önemli bir aşama kat ettik diyebilirim. Bunun haricinde özellikle çocuklara, gençlere ve kadınlara yönelik, onları hem eğitime, hem sosyal yaşama hem de istihdama kazandırabileceğimiz çalışmalar yürütüyoruz. Tam donanımlı kreş ve gündüz bakımevimizi, gençlik eğitim merkezimizi açtık. Kadın kooperatifleriyle ortak çalışmalar yürütüyoruz. Belediye bütçesinin yetersizliğinden söz etmiştim, altyapı masraflarımızı kısabilmek ve kendi kendimize yeter hale gelebilmek hedefiyle vaatte bulunduğumuz parke taşı fabrikamız için malzeme üretecek konkasör aracımız çalışmaya başladı. Kültürümüzü, anadilimizi korumaya, yaşatmaya yönelik olarak halkımıza ücretsiz Arapça dil kursu sunuyoruz. Daha birçok çalışmamızdan söz edebilirim ama şunu söylemekle yetineyim. Henüz yolun başındayız, önümüzdeki yıllarda halkımızla birlikte daha güzel bir Samandağ yaratmak için canla başla çalışmaya devam edeceğiz.

“Halkımızla birlikte” vurgusu yaptınız. Talep ve beklentilere yönelik olarak halkın belediye yönetimine katılımı konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Katılım mekanizmaları geliştirdiniz mi, gelecekte bu sürece yönelik planlarınız bulunuyor mu?

Bizim en büyük hedeflerimizden biri elbette katılımcı bir belediyecilik anlayışını hayata geçirmek. “Biz yaptık oldu” anlayışını doğru bulmuyoruz. Samandağ halkı bilinçli ve aktif bir toplum, bu yüzden karar alma süreçlerinde halkın daha fazla söz sahibi olmasını istiyoruz. Mahalle meclisleri, halk toplantıları gibi doğrudan iletişim kanallarını güçlendirmeye çalışıyoruz. Önümüzdeki süreçte de bunu daha kurumsal bir hale getirmeyi planlıyoruz.

Samandağ Türkiye’nin nadide güzellikteki coğrafyalarından biri olarak biliniyor. Bunun yanında uzun yıllardır savaş yaşayan ve son aylarda cihatçı HTŞ’nin kontrolü ele geçirmesiyle hızlı bir çözülüşe giden Suriye’yle sınır olması bakımından da dönem dönem gündeme gelen bir ilçe. Hem depremi hem savaşı göz önüne aldığımızda çok da zorlu bir coğrafyada belediyeyi yönetmeye talip oldunuz. Bu anlamda bu zorluklarla nasıl başa çıkıyorsunuz? Bir savaşın sonuçlarıyla yüzleşirken ya da ağır bir yıkıma uğramış bir kenti yeniden inşa ederken elinizdeki olanaklar ve bunların sınırları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Örneğin yıkılan bir Samandağ’ı ayağa kaldırmak yerel yönetimin ne ölçüde elinde?

Samandağ gerçekten de doğal güzelliklerinden tarihsel mirasına, bereketli tarım arazilerinden eğitim oranı yüksek, ilerici-demokratik değerleri benimsemiş nüfusuna kadar öne çıkan özellikleriyle parçası olmaktan, bir yıldır da belediyesini yönetme görevini üstlenmiş olmaktan gurur duyduğum bir coğrafya. Ama elbette sınır hattında yer alan ve uzun yıllardır savaşın etkilerini hisseden bir ilçede belediyeyi yönetmek, birçok açıdan benzersiz zorluklar da barındırıyor. Depremin yaralarını sararken aynı zamanda güvenlik, göç, ekonomik kriz gibi konular da gündemimizde. Yerel yönetimler olarak elimizdeki imkanlarla çözüm üretmeye çalışıyoruz ama açık konuşmak gerekirse, bu kadar büyük bir yıkımı ve kriz başlığını yerel yönetimlerin tek başına aşması imkânsız. Merkezi yönetimin desteği olmadan Samandağ’ı ayağa kaldırmak kolay olmayacak. Ancak biz yılmadan, halkın da desteğiyle bu mücadeleyi sürdürüyoruz.

Çok güncel bir konu olarak Suriye’deki Alevi katliamı yine sizleri yakından ilgilendiriyor. Geçtiğimiz haftalarda belediyenizin öncülüğünde siyasi partilerin ve çok sayıda Alevi derneğinin katılımıyla Samandağ’da bir miting de düzenlendi. Bir belediye başkanı olarak bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu yakıcı gündem sizin de dediğiniz gibi bizleri yakından ilgilendiriyor çünkü Samandağ halkının önemli bir kısmının akrabaları, eşi, dostu katliamların gerçekleştiği Lazkiye, Tartus bölgelerinde yaşıyor. Yani mesele yalnızca sınır ilçesi olarak katliamın birkaç kilometre ötemizde yaşanmasından ibaret değil. Suriye’de çok tehlikeli biçimde mezhepçilik kışkırtılıyor. Alevi halkı “Esad artığı” gibi çirkin ifadelerle katledilmesi makbulmüş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Aleviler kimsenin artığı değildir. Hiçbir rejimin suçu da bir halka mal edilemez. IŞİD masum insanları katlederken biz bunları Sünnilere mal etmedik. İsrail yıllarca Filistinlilere zulmederken, soykırıma uğratırken biz bunları Yahudilere asla mal etmedik. Din, mezhep ayırmadan geçmişte Gazze’de, Reyhanlı’da katledilen herkesin acısını en derinden hissettik. Kıyımlara karşı barış mitingleri düzenledik. Bugün de masum sivillerin katledilmesinin acısını yaşıyoruz.

Bir Samandağlı olarak ben bizzat bu acıyı yaşıyorum ama aynı zamanda bir belediye başkanı olarak da benim görevim Samandağ halkının acısı neyse, sevinci, neşesi neyse onun yanında olmaktır. Ben her zaman halkımızla birlikte halkımızın mücadelesini vereceğim.

Sosyalistlerin yönetimde olduğu birkaç istisnai belediyeden birisiniz ve bugüne kadar sosyalistlerce kazanılan en büyük nüfuslu belediye de Samandağ. Bu ölçekte bir belediyeyi sosyalist perspektifle yönetme deneyimi henüz Türkiye’de yaşanmadı. Siz bir anlamda bir ilki gerçekleştiriyorsunuz. Kendinize örnek aldığınız deneyimler var mı?

Dünya genelinde sosyalist belediyecilik pratiklerine baktığımızda, özellikle halkçı politikaların başarılı olduğu örnekler görebiliyoruz. Latin Amerika’da, İspanya’da, Fransa’da yerel yönetimlerde halkçı ve sosyalist yaklaşımlar etkili oldu. Türkiye’de ise daha çok sosyal demokrat belediyecilik deneyimleri var ama doğrudan sosyalist bir belediyecilik pratiği çok az. Hepimiz geçmişe dönüp baktığımızda Fatsa örneğini, Terzi Fikri’yi görüyoruz, oradan deneyimler çıkarmaya çalışıyoruz ama dediğiniz gibi arada ciddi bir ölçek farkı var. Samandağ 42 mahallesiyle birçok ilden daha büyük nüfusa sahip bir ilçe. Sosyalistlerin belediyecilikte bugüne kadarki en büyük kazanımı. O nedenle ciddi, büyük bir iddiayla yola çıktık diyebilirim. Bizim amacımız bu ölçekte bir ilk deneyimle, kaynakları rant odaklı değil, halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanacağımız yeni bir belediyecilik anlayışı oluşturmak. Halkçı, katılımcı ve dayanışma temelli bir model oluşturmak istiyoruz.

Peki Samandağ için gelecek hedefleriniz, idealleriniz nelerdir? Sosyalistlerin yönettiği bir Samandağ geçmişin Samandağ’ından nasıl farklı olacak? Kendinizi sosyal demokrat belediyecilikten nasıl ayıracaksınız?

Samandağ için hedefimiz, sadece bir belediye hizmeti sunmaktan ibaret değil. Bizim yaklaşımımız, halkın yönetime katıldığı, dayanışmanın esas olduğu ve kentin özgün kimliğinin korunduğu bir belediyecilik inşa etmek. Altını çizmemiz gereken en önemli hedefimiz ise üreten bir Samandağ yaratabilmek. Hem istihdam yaratabilmek, hem de halkın gücünü kendi eline almasını sağlayabilmek, dışarıya, başka kaynaklara bağımlı olmaktan çıkabilmek. Mahallelerde imece usulü birlikte üretip paylaşabileceğimiz, bir köşesinde gençler için etüt sınıflarının olduğu, başka bir köşesinde ihtiyaca göre belirlenecek, belki bir ortak çamaşırhanenin olduğu, çok işlevli yaşam merkezleri kuracağız. Aklımızda bu yaşam merkezlerine vereceğimiz isimle ilgili, bizim gelecek tahayyülümüzle de örtüşebilecek güzel fikirler de var. Sosyal demokrat belediyecilikle karşılaştırmaya gelirsek, aramızdaki fark ise şu: biz sadece seçimden seçime Samandağlıların kapılarını çalarak değil, sürekli halkın içinde olarak, doğrudan halkın söz sahibi olduğu bir yönetim anlayışını yerleştirmeyi benimsiyoruz. Belediye, halkın sadece hizmet aldığı bir kurum değil, birlikte yönettiği bir mekanizma olmalı. Biz bunu başarmak için buradayız.