Erdoğan Trump’ı Neden Tebrik Etti?

Hakan Güneş6 Aralık 2024

Putin’in Trump’ı desteklediği, Trump iktidarından beklentileri olduğu malum. Bu beklentinin sebepleri de malum: Trump seleflerinden farklı olarak Çin’le rekabeti, Çin’in yükselişini kontrol etmeyi dış siyasetinin en başına yazdığından Rusya’yı zamanla Çin’den uzaklaştırılacak bir ülke olarak görüyor. Radikal NATO’cu siyaset köşeye sıkıştırmasa Putin Rusya’sı egemen sınıfları da bu role her zaman hazır durumda zaten. Peki Erdoğan Trump’ı neden destekliyor, ABD’deki AKP’lilere neden Trump’a oy verdirtiyor? Bu sorunun Putin örneğindeki gibi sade ve net bir yanıtı yok ama yine de Saray’ın en azından “Trump’a kredi vermesi” diye tanımlanacak sempatisinin kritik temellerini tespit edebiliriz.

Erdoğan’ın Trump desteğinin birkaç motivasyona yaslandığını tespit edebiliriz. Öncelikle Trump’ın, Obama-Biden ekolünden farklı olan Avrupa ve Ortadoğu dizaynı Rusya’ya sağlayacağı avantajlar kadar Türkiye’deki yönetime de fırsatlar sunuyor. Ukrayna cephesindeki gevşeme, Türkiye açısından önem taşıyan Rusya ile ilişkilerine yönelik Batı’dan gelen basıncı ortadan kaldıracaktır. İkinci ve daha önemlisi Rusya’nın Ukrayna’da nefes almasını sağlayacak Trump formülü karşılığında Rusya, İran ve yanlısı gruplara olan desteğini çektiğinde Ortadoğu’da güç kaybedecek olan İran eksenin boşluklarına Türkiye daha kolay yerleşebilecektir. Bu Suriye’de şu günlerde kendini gösteriyor ama devamında Irak, Lübnan ve hatta Yemen sahasına kadar uzanacak bir “fırsat” olarak okunuyor.  İran’ı sert biçimde dizginleme politikasında İsrail-ABD hattına verdiği/vereceği destek karşılığında Suriye hattında bir Kürt oluşumuna karşı ABD’yi yanında tutması da daha mümkün hale gelecektir.

Erdoğan’ın Trump’ı ilk aday olduğu süreçten beridir Demokrat adaylara yeğ tutmasında her iki liderin de birebir ilişki, pazarlık, anlaşma yapmaya yatkın tutumları da önemli bir faktör. Bu nedenle ABD’de Ankara adına resmi ve gayrı resmi lobicilik çalışması yapanların tereddütsüz biçimde Trump kartına oynadıklarını görebiliyoruz.

ABD’deki Türk Lobisi ve Özel Kanallar: Flynn Vakası

Malum, ABD’de resmi lobicilik diye bir çerçeve var: Başka ülkelerde etki ajanlığı yasasıyla hapse atılabilecek olanlar ABD’de legal çalışırlar ve buna lobicilik denir. Dünyanın en güçlü devletinin yasama ve yürütme organlarında ABD ile açık bir düşmanlık halinde olan az sayıda devlet dışında kendi lehine kararlar çıkması için çalışmayan ülke yok denebilir. Ancak bazıları bu işi bütçelerinin sınırlarını zorlayacak kadar önemsiyor. 2009 tarihli açık kaynak lobicilik faaliyetleri sıralamasında Türkiye ilk 5 ülke arasında yer alıyor.[1] Türkiye’nin önünde sırasıyla BAE, Britanya, Japonya ve Irak yer alırken hemen arkasında da yine sırasıyla Fas, Suudi Arabistan, Güney Kore ve Hollanda yer alıyor. 2024 harcamalarına bakıldığında[2] bu listede Türkiye’nin önüne Marşal Adaları’nın geçmesiyle sadece bir sıra geriye giderek tüm AKP dönemi boyunca ilk 10 lobici ülke arasındaki yerini koruyor.

Flynn vakası bu ilişkileri göstermesi bakımından öğretici. Trump’ın ilk seçildiği dönemde ulusal güvenlik danışmanı olan Michael Flynn daha Trump’ın görevi devralma surecinde Trump tarafında azledilmiş, kovulmuştu. Trump “General Flynn’i kovmak zorunda kaldım çünkü Başkan Yardımcısına ve FBI’a yalan söyledi. Bu yalanlar için suçunu kabul etti. Bu utanç verici çünkü geçiş süreci sırasında yaptıkları yasalara uygundu. Saklayacak bir şey yoktu!” diyen bir tweetle konuyu böyle açıklamıştı. Ancak konu özetle Rusya ile ilişkilerde zayıf nokta oluşturması, demokratların Flynn üzerinden Trump’ı zora sokma ihtimalleri idi.

Burada Türkiye’yi ilgilendiren konu ise Erdoğan lobicilerinin yatırım yaptığı kilit bir ismin görevden alınmış olmasıydı. Flynn, ABD savcılığına anlaşma kapsamında verdiği ifadede, Başkan Donald Trump adına seçim kampanyalarının devam ettiği bir dönemde, Türkiye hükümeti ile doğrudan ilişki kurduğunu ve hükümetin talimat ile yönlendirmeleri doğrultusunda danışmanlık çalışmaları yürüttüğü iddialarını da doğrulamıştı.[3] Burada bağlantıyı sağlayan kilit isim o dönem Türk-Amerikan İş Konseyi başkanı olan iş insanı Ekim Alptekin idi. Alptekin hala Trump-Ankara ilişkilerini güçlendirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Alptekin’in adı daha sonra Sezgin Baran Korkmaz tartışmalarında da yer almıştı.  Sosyal medyasına Trump fotoğrafı koyacak kadar açık bir Trump destekçisi ve Türkiye’nin ABD’deki lobisinin kilit ismi Ekim Alptekin.

Alptekin’in geçmişi, iş bağlantıları AKP ile irtibatı vb. konuları hızlıca başka yazarlara bırakarak şunun altını çizmek yeterli görünüyor. Erdoğan bir işadamı gibi pazarlık yapmaya yatkın Trump’ı uzun süredir markaja almaya çalışıyor. Bunda her zaman başarılı olduğu söylenemez ama Biden çevresine erişiminden çok daha fazla yol aldığı da kesin.

ABD-İsrail, Trump-Netanyahu Ekseninden Medet Ummak!

Trump ile Demokrat başkanlardan daha kolay irtibat kurabilme olanağı, bu yönde yıllar boyu yapılmış çalışmaların varlığı önemli ama yine de günün sonunda Trump’la uyumlu çalışma arayışı Trump sonrası uluslararası güç mimarisinde bir tercihi beraberinde getiriyor: Ortadoğu’da ABD-İsrail ekseni içinde yer almak.

Burada kilit konu ABD’nin PYD’ye verdiği kısmı desteğin ne ölçüde devam edeceği. Saray dışişleri planlayıcılarına göre Türkiye’nin İran karşıtı cephede yer alması karşılığında ABD’nin de Suriye’de bir Kürt oluşumuna izin vermeyeceği umuluyor. Nitekim ABD bugüne kadar PYD’ye destek vermekle beraber Türkiye’nin PYD sahasını sınırlayıcı askeri hamlelerine de engel olmadı. Hatta Trump’ın bir önceki başkanlık döneminin başında Suriye’den tümüyle çekilme kararı ABD askeri bürokrasinin ısrarı sonucunda kısmen durdurulmuştu. Şimdi bu tablonun tekrarlanması için Ankara’nın ABD-İsrail ekseninde duracağını göstermesi önemli bulunmuş olmalı ki Gazze gibi bir kıyamet yaşanırken dahi İsrail’i esastan karşısına almamaya büyük özen gösterdi Erdoğan yönetimi.

Ancak ABD ve İsrail’in Ankara’yı kontrol altında tutabilmek adına PYD’ye sınırlı bir alan açıp açmayacağı artık önümüzdeki birkaç ayda netleşecek bir meseledir. Açsa dahi bunun sınırlı kalması için çalışan Erdoğan’ın Bahçeli üzerinden yaptığı “açılım” da iç politik iktidarını sürdürmenin yanında, Suriye’de ABD destekli sınırlı Kürt sahasının iyice kontrol edilebilir bir seviyede tutulmasını amaçlıyor. Suriye’de ÖSO/SMO ve HTŞ cihatçılarının Aralık başındaki yeni askeri kampanyaları da sahada Ankara’ya daha etkili bir pozisyon sağlamış durumda.

Tüm bu gelişmeler ışığında baktığımızda, Trump’la daha uyumlu çalışan Erdoğan bazı başarı hikayelerine imza atacak gibi görünüyor. Ancak bu başarı Filistin halkını yalnız bırakma, yanı başımızda bir cihadistanın ortaya çıkması gibi ağır bedelleri olan son derece riskli bir tercihten doğuyor.

[1] Propublica, 2009 https://www.propublica.org/article/adding-it-up-the-top-players-in-foreign-agent-lobbying-718
[2] https://www.opensecrets.org/fara?cycle=2024
[3] https://www.bbc.com/turkce/40102086