Ye, Dua Et, Kirlet: Turizmin Ölümünün Gerekliliği Üzerine

Geçen Temmuz ayında 3.000 kişilik turizm karşıtı bir protestocu topluluğu, neşeli ve muzip bir tavırla Barselona’nın havalı şehir merkezine baskın yaptı. Bir suç mahallinin sınırlarını belirlermişçesine, otellerin ve lokantaların etrafını “Girilmez” bantları ile çevirdiler. Restoranlarda oturan gamsız tatilcilere su tabancalarıyla su sıktılar. Video görüntüleri, kalabalık tarafından oturdukları yerlerden kovalandıkları için bu aşağılanma karşısında afallamış endişeli çiftleri ve dik dik bakan genç erkekleri gösteriyordu.

Protestocular “turistler evinize dönün” diye bağırıyor, “Barselona satılık değil” yazan pankartlar taşıyorlardı. “Kitlesel turistikleştirme”den (mass touristification) söz ediyor ve ortalama bir Katalan günlük yaşamın hızla artan maliyetlerini karşılamak için mücadele ederken gürültücü kalabalığın üzerinden kâr eden restoran sahiplerinin, otelcilerin ve Airbnb ev sahiplerinin açgözlülüğünü kıyasıya eleştiriyorlardı. Protestoculardan biri bir muhabire, “Şehir tamamen turistlerin şehri haline geldi. Bizim istediğimiz vatandaşlar için bir şehir” diyordu.

Yerleşik nüfusun 47 milyon, yıllık ziyaretçi sayısının 85 milyon olduğu İspanya’daki isyan Avrupa’nın aşırı ziyaret edilen destinasyonları arasında bir uç örnek değil. Örneğin Yunanistan ve İtalya’da yerli halk bu yıl, kitlesel ziyaretlerin altyapıyı, su başta olmak üzere doğal kaynakları ve en sonunda da toplumsal akıl sağlığını kırılma noktasına kadar zorlaması nedeniyle, kendi topraklarının işgalini artık kabul etmeyeceklerini söylemek üzere ayaklandı.

“Turizmin Sonu” podcast’ini hazırlayan yazar Chris Christou, bunun yıllar süren sömürü ve kötü muamelenin doruk noktası olduğunu söylüyor. Christou bana bir gönderdiği bir e-postada, “Son on yılda, özellikle Güney Avrupa’da cahil yabancılar için evlerin sahici bir tema parkına dönüştürülmesine karşı, genellikle de Solun toplumsal tabanına dayanan yerel hareketlerin filizlendiğini ve harekete geçtiğini gördük” diyordu. Christou, sektörün uzun suç listesini şöyle sıralıyordu: Çevresel bozulma; kültürel gasp ve onun deyimiyle taşlaşma (“kültürün akışının veya büyümesinin durması ya da katılaşması”); ekonomik eşitsizliğin çığ gibi büyümesi; konutların Airbnb’leştirilmesi; soylulaştırma ve insanları yerinden etme; kurumsal ve hükümet düzeyinde kayırmacılık; turizm büroları ve sektör arasında “al gülüm, ver gülüm” şeklinde işleyen yolsuzluk, son derece güvencesiz bir iş gücünün yükselişi ve en önemlisi, “yerel sakinler açısından memleketlerinin sürekli gözetlenen görülmeye değer bir manzaraya, fiilen turnikeli bir Disneyland’a dönüşmesi.”

Yaz boyunca ana akım medya burada bir hikâye olduğunu anladı. New York Times, Guardian, Bloomberg, Forbes ve Reuters‘da “aşırı turizm” felaketi ilk kez manşetlere çıktı. İnternette ve gazetelerde yayınlanan kalabalık yerlerin görüntüleri Hieronymous Bosch’un cehennem resimlerini andırıyordu: Büyüyen küresel orta sınıfın yeni güçlenen tüketicileri rekor sayılarda dünya’nın dört bir yanına akın ettikçe, birbirlerinin üstüne yığılan, tutunan, hareket eden, bedenleri birbirine karışmış insanlar. Ufukta bu büyümenin sonu görünmüyor, zira bu durum fosil yakıtla işleyen, ipini koparmış modernitenin kuralı sanki. 1950’de 25 milyon turist uluslararası yolculuk yapmıştı. Yirmi yıl sonra bu sayı 166 milyona fırladı, 1990’da 435 milyona ve 2018’de Covid öncesi tüm zamanların en yüksek seviyesi olan 1,442 milyara ulaştı. 2030 yılına kadar yaklaşık 2 milyar turistin yolculuk yapması öngörülüyor.

Barselona’da şehri vatandaşlar için korumakta değil, Bosch tablolarını anımsatan yaratıkların sürekli hareketinde büyük para var. 2023’te 26 milyon küsur ziyaretçi Barselona’ya akın etti ve bunlar yaklaşık 14 milyar dolar harcadı. Barselona belediye meclisi ve Katalan hükümeti, bu sürekli akışı şehre övgüler düzen küresel pazarlama kampanyaları aracılığıyla korumak için, vergi mükelleflerinin milyonlarca avrosunu bu işe ayırıyor.

Aşırı ziyaretten kaynaklanan baskılar ve bundan kâr edenlerin açgözlülüğü o kadar büyük hale geldi ki, sakinler toksik turistikleştirme sürecini tersine çevirmeyi amaçlayan Turizmin Küçülmesi için Mahalle Meclisi’ni kurdular. Grubun kurucu ortağı, 48 yaşındaki Barselonalı Daniel Pardo, turistikleştirmeyi ticari çıkarlarla danışıklı iş tutan hükümetler tarafından “bir bölge ve nüfus üzerinde gerçekleştirilen bir dönüşüm” olarak tanımlıyordu. Pardo turizmin küçülmesinin, onu neredeyse yok edecek şekilde düzenlemek anlamına geldiğine inanıyor. Pardo’nun bana söylediği üzere, “bu sadece turizm pazarlarını düzenlemek anlamına gelmiyor, aynı zamanda şehrin ekonomisindeki turizmin ağırlığını azaltmak için diğer faaliyetleri de teşvik etmek anlamına geliyor.” En önemlisi, Barselona’da ve buna benzer birçok yerde turizme neredeyse patolojik düzeyde bağımlılığı kabul etmek. Şehrin, seyahat kalıplarını altüst eden beklenmedik herhangi bir krize karşı son derece savunmasız olduğu görüldü.

Pardo, “bunu Covid’de yaşadık,” diyordu, “öncesinde bir terör saldırısıyla, ondan önce de İzlanda’daki bir volkanik patlamayla yaşadık.” Ve er ya da geç, iklim krizi ve zincirlerinden boşanmış jeopolitik kaos nedeniyle yaşayacağız. Pardo bana, “Yaşamları, ülkeyi ve çevreyi mahveden turizm çarkını döndürmeyi sürdürmektense, Barselona için bu riskli bağımlılığı azaltan bir geçiş süreci planlayalım,” diyordu. “Nasıl? Söylemesi kolay değil, çünkü neredeyse hiçbir yerde kimse bunu denemiyor.

Bir başlangıç noktası, boş zaman seyahatini bir ayrıcalıktan ziyade bir hak olarak düşünmemizdeki ideolojik yanılgı.

Pardo yakın zamanda Turizmin Sonu podcast’inde “uçma hakkı diye bir şey yok. Turizm hakkı diye bir şey yok,” diyordu. “Herkesin kafasındaki bir turizm modelini tüm nüfusa genişletemezsiniz. Bu olanaksız.” Pardo bana gönderdiği bir e-postada asıl sorunun,  “pek çok insanın kesinlikle işitmek istemediği bir şey olan, gezegenin sınırları” olduğunu ekliyordu. Turizm patlaması, ekolojik bilimlerde kullanılan IPAT matematik formülüyle akla uygun bir şekilde açıklanabilir. Modern endüstriyel uygarlığın bitmek bilmeyen büyümesinin sınırlı bir Dünya’yı nasıl zorladığını ölçmeyi amaçlayan formül, etkinin nüfus kere refah kere teknolojiye eşit olduğunu belirtir.

IPAT’ı akılda tutarak, refaha yeni kavuşmuş çok fazla sayıda potansiyel gezginin yeni teknolojilere erişebildiğini öne sürebiliriz. Kolay çevrimiçi rezervasyonlar ve rehberler, genel olarak seyahat deneyimini kolaylaştıran ve rahatlaştıran akıllı telefonlar, influencer’ların esas olarak mekânlara imrenmeyi ve arzuyu körüklediği sosyal medyada kullanmak için amatörlerin erişimine sunulan yüksek kaliteli dijital fotoğrafçılık ve video ekipmanları, tüm bunlar, para hırsıyla alçalmış toplumlardan oluşan aşırı nüfuslu bir gezegende zehirli bir karışım oluşturuyor.

***

Bir zamanlar yerleşip bir aile kurmak için uygun bir yer olarak düşündüğüm bir Amerikan şehrinde turistikleştirme sürecinin hayatları mahvettiğini gördüm. Utah eyaletindeki Moab, “dünyanın macera başkenti” olarak anılır ve Arches ile Canyonlands olmak üzere iki efsanevi milli parkın da bulunduğu uçsuz bucaksız kamu arazilerinde çevredeki çöl vahşi doğasını keşfetmek amacıyla buraya akın akın insan gelir. Aşırı ziyaretçi sayısı yüzünden, son 20 yılda şehir bir kâbusa döndü. Utah eyalet hükümeti ve toprak sahipleri, iş insanları, spekülatörler, tefeciler ve rantçılardan oluşan bir tuzukurular çetesi, sürekli artan sayıda turistten büyük kârlar elde edilebilmek amacıyla, Moab’ı ABD ve dünya çapında pazarlamak için bir elele verdiler.

Özellikle de Moab’da güvencesiz bir işçi sınıfını ortaya çıkarması açısından, sonuç Barselona’dakinden farklı değil. Onlar aşırı ziyaretle daha da kötüleşen bir ekonomik eşitsizlik sisteminin en alt basamaklarındaki hizmet sektörü köleleri. Birçoğu yüksek yaşam maliyeti nedeniyle şehirden uzaklaştırılıyor ve soygunculara karşı savunmasız oldukları kamu arazilerinde arabalarını park edip kamp kuruyorlar. “Birbirlerine sırılsıklam âşık” oldukları söylenen ve arabalarında yaşarken Ağustos 2021’de gizlice takip edilip öldürülen eşcinsel çift Kylen Schulte ve Crystal Turner’ın durumu da böyleydi. Uzun süredir Moab’da yaşayan, iki küçük çocuk annesi avukat arkadaşım Laurel Hagen’ın bana söylediği üzere, “Moab halkı yavaş ama emin adımlarla turizm Moloch’una[1] kurban ediliyor.”

Bu durumdan çıkarı olanlar da Barselona’dakilerle aynı. Moab’da bir yazar ve radyo gazetecisi olan Jon Kovash’ın bana söylediğine göre, “aşırı turizmden en çok faydalananlar kasabayı yağmalamakla meşgul olan serbest yatırım fonları sağlayıcıları. Benzin veya içki satan, ya da restoran işleten herkes. Emlakçılar ve arazi tellalları. İnternet konaklama endüstrisi.” Kovash ayrıca bu kötü adamlar listesine “macera dolandırıcıları” dediği kişileri de dâhil ediyor. Bunlar, kırsal bölgelere girmek için ücretli rehberlere veya pahalı, mekanize, kiralık oyuncaklara ihtiyaç olduğuna halkı ikna etmeye çalışan iş insanlarıdır; oysa bunu yapmak için tek ihtiyacınız olan şey bir çift bot, sırt çantası, pusula, harita ve biraz da cesarettir (Moab’da birkaç yıl yaşadım ve kırsal bölgelerde tek kuruş harcamadan muhteşem zamanlar geçirdim).

Kasabada uzun zamandır tanıdığım arkadaşlarımın bana söylediğine göre, Moab’lı vatandaşlar UTV tur endüstrisinin gelişiyle bugün “daha önce hiç olmadığı kadar” saldırı altında. Yardımcı görev araçları (UTV) veya “yan yana” araçlar, hem arazide hem de yolda agresif sürüş için tasarlanmış küçük, güçlü dört çekişli otomobillerdir. Piston, eksantrik mili, debriyaj, vites kutusu ve çeşitli kayışlar olağanüstü yüksek seviyelerde gürültü üretir. Moab’da ve çevredeki çölde tam gaz, deliler gibi dolanmak için bir UTV kiralamak yapılması gereken şey haline geldi.

Önceden Ulusal Park Hizmetleri tarihçisi olan, yazar Christian Wright 2022’de kendisiyle ilk tanıştığımda bana, “Moab’daki insanlar evlerini UTV işgaline ve gürültü kirliliğinin şiddetine karşı savunmalı” demişti. 2019’da Amerikan Batısındaki kömür kasabalarındaki radikalleşmiş “demokrasi için madenciler” hakkında bir kitap yayınlayan Wright, kendisi de Moab’da UTV’lerin etrafında yıllarca yaşamanın işkencesiyle radikalleşmişti. Makineler, diyordu, “bir zamanlar Moab vadisi denildiğinde akla gelen barışı, uyumu ve dostluğu yok ediyor. Sürekli gürültünün kalp atış hızının yükselmesine, tedirginliğe ve yakası açılmadık küfürlere neden olduğuna dair dağ gibi kanıtımız yok mu?

Sorun o kadar yaygınlaştı ki, makinelerin sesinden korkan bebeklerle uğraşmak durumunda kalan bazı Moablı ebeveynler, UTV turizmini çocukların sağlığı için bir tehlike olarak tanımladılar. Jon Kovash ile babasından birkaç sokak ötede yaşayan ve kendisi de yeni bir anne olan kızı Josie Kovash, 2021’de kuşatma altındaki sakinlerin şikâyetlerini sayıp döken bir radyo belgeseli hazırladılar.

Bu endişelerin hiçbiri siyaseten boşluğa söylenmedi. Merkezi Moab olan Grand Vilayeti yetkilileri, kendilerine son yıllarda diğer tüm konulardan daha fazla gürültü şikâyeti geldiğini belirttiler. Grand Vilayeti eski savcısı Christina Sloan’a göre, sakinler üzerindeki etkiler arasında “stresle ilgili hastalıklar, yüksek tansiyon, işitme kaybı, uyku bozukluğu ve üretkenlik kaybı” ile birlikte “tecrit olma hissi”, “moral düşüklüğü” ve “duygusal travma” yer alıyordu.

Moablıların büyük çoğunluğunun bu tür endişeleri üzerine harekete geçen şehrin yöneticileri, 2021’de UTV işletmelerine ve günlük turlara kısıtlamalar getirerek gürültü seviyelerini azaltmak için bir uygulama sistemi kurdu, ama sonra ne oldu? UTV sektörünün dostu olan Utah eyalet meclisi, 2022’de belediyenin özerkliğini çiğneyen alışılmadık bir yasa tasarısını geçirerek yerel düzenlemeleri iptal etti. Fosil yakıt şirketleri ve otomobil üreticileri tarafından finanse edilen ve sağcı bir yapay çim lobi grubu olan kötü şöhretli Blue Ribbon Koalisyonu, düzenleme girişimi nedeniyle Moab şehrine karşı dava açarak kavgaya katıldı. Christina Sloan, UTV yanlısı 2022 yasa tasarısını “vilayetin ve belediyenin anayasal polis gücüne yönelik yasadışı bir kısıtlama” ilan etti. Utah’ın artık UTV’leri sokaklarda yasal hale getiren ve aynı zamanda belediyelerin UTV’lerin sokaklarda kullanımını reddetmesini yasaklayan, birlik içindeki tek eyalet olduğu ortaya çıktı.

Sağcı Amerikan Batısının her yerinde rastlanan ikiyüzlülük işte böyledir: Yerel özerklik, yalnızca endüstriyel kârlarla çatışmadığı sürece dokunulmazdır. Bu durumda, turizm hem özgürlüğü hem de demokrasiyi alt etti.

***

Doğal yaşamı tahrip eden küresel bir güç olarak turizmin “çevre üzerinde zararlı etkilere sahip başlıca sektörlerden biri” olduğu iyi bilinmektedir. Turizmle ilişkili hava yolculuğu, tüm sera gazı salımlarının yüzde 8’ini veya daha fazlasını oluşturmaktadır. Yaşam alanlarındaki insan kalabalıkları hayvanları harekete geçirip onların etrafa dağılmasına neden olurken, çevreye saçılan kirleticilerle yaşam alanını bozması nedeniyle, turizm biyolojik çeşitliliğin başına beladır ve yaban hayatı çöllerinin oluşmasında payı vardır. Örneğin, Colorado’daki kırsal turizm, geyik popülasyonlarının tükenmesine neden olmuştur.

Yerel sakinlerin tatlı su kaynağının azalması turizmle ilişkilidir. Turizm kanalizasyon ve kimyasallardan kaynaklanan kirlenme, ayakla çiğnenmekten kaynaklanan toprak erozyonu, atık ve hava kirliliğinin birikmesi olasılığını artırır. Virginia’daki Haereticus Çevre Laboratuvarı’nı yöneten toksikoloji uzmanı Craig Downs, kitle turizminden kaynaklanan güneş kremi atıklarının hem deniz hem de tatlı su ekosistemlerinin “ekolojik yapısına bir dizi hasar” verdiğini, suda yaşayan vahşi yaşamın yaşam döngüsünün sürdürülebilirliğini azalttığını, yani hayvanları artık üreyemeyecekleri noktaya kadar zehirlediğini tespit etmiştir.

Turizm aynı zamanda muazzam miktarda gürültü kirliliğinin de kaynağıdır. Gürültü kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkisi iyice belgelenmiştir. Gürültü beden ve zihni zamanla güçsüzleştirir ve bu sorun teknoendüstriyel uygarlığın artan gürültüsüyle daha da kötüleşmektedir. Peki, esir alınmış bir nüfus üzerindeki, UTV’lerin bilhassa sinir bozucu gürültüsünün etkisi ne olacak? Orada yaşayanlardan biri bana şöyle demişti: “İnsanların yüksek perdeden vızıldayan makinelerin varlığına nasıl tepki verdiğini görmek için Moab bir deney sahası. Bence biz kobayız ve deneyin amacı da bunun bizi ne kadar sürede çıldırtacağını görmek.”

Ulusal Park Hizmetleri için çalışmış olan tarihçi Christian Wright’ı neredeyse çıldırma noktasına getirmişlerdi. Wright’ın medyada sansasyonel hale getirilen ve çarpıtılan davası Utah genelinde manşetlere taşındı. Wright 17 Şubat 2023’te Moab’daki bir benzin istasyonunda ağır silahlı polisler tarafından etrafı çevrilerek tutuklandı ve evi basılıp arandı. Polis, beş adet AR-15 tipi saldırı tüfeğinin yanı sıra bir miktar halüsinojenik mantar buldu. Bu mantarları bulundurmak Utah yasalarına göre silah sahibi olmayı yasadışı kılıyordu. Wright’ın telefonlarına, bilgisayarlarına ve sabit disklerine de el konuldu. Yerel gazeteler Wright’ı harekete geçmek için uygun zamanı bekleyen bir terörist ilan etti.

Baskını ve tutuklamayı haklı çıkarmak için sunulan kanıt, Wright’ın bazı elektrik direkleri de dâhil olmak üzere kasabadaki kamusal nesnelere çıkartmaların yapıştırıldığı bir vandalizm kampanyasına katılmış olabileceğiydi. Daha sonra öğrendiğime göre çok sayıda Moablı bu tür çıkartmaları yapıştırma kampanyasına katılmıştı. Wright tek tabanca takılan bir kaçık değildi. Çıkartmalardan birinde ENDÜSTRİYEL TURİZME ÖLÜM: petrol harcıyor – yaşam alanını yok ediyor – düşük ücretler – pahalı konutlar yazıyordu. Bir diğerinde, UTV GÜRÜLTÜSÜ ÇOCUK İSTİSMARIDIR ve bir diğerinde UTV GÜRÜLTÜSÜ TALAN KÜLTÜRÜDÜR diyordu.

Wright’ın bana hediye olarak verdiği bir çıkartmada yazan bildik bir klişeydi: GEBER YUPPİ PİSLİK. Polisin evine yaptıkları baskında bulduğu iddia edilen bir diğer çıkartma ise bir saldırı tüfeği resmiyle süslenmişti ve üzerinde EVİNİZİ SAVUNUN, UTV GÜRÜLTÜSÜNÜN TACİZİNE KARŞI KOYUN & İSTİSMARCI TURİSTLER VE SALT LAKE CITY’DEKİ SİYASETÇİLER UNUTMAYIN: MOAB SİZİN FAHİŞENİZ DEĞİLDİR.

Tutuklanmasından önceki yaklaşık bir yıl boyunca Wright ile yazışıyorduk ve arkadaş gibi olmuştuk. İletişimlerimizde onun insanlar için tehlikeli olduğuna dair hiçbir ipucu yoktu (ancak mülkiyete karşı bir tehlike oluşturabilirdi ki bu da ABD’de daha ciddi bir suç olabilir). 2023 yılının karlı Ocak ayında onu ziyaret ettiğimde çölün kırsal kesimlerinde birlikte uzun yürüyüşlere çıkmış, buz tutmuş tehlikeli kırmızı kayalıkların üzerinde dolaşarak bir önceki yaz Arches Milli Parkı’nın ücra kanyonlarında yürüyüşçülerin bıraktığı plastik çer çöpü (çoğunlukla su şişeleri) toplayıp sırt çantalarımıza koymuştuk. Moab’da bir barda içki içmeye gitmiş, sarhoş olup güzel vakit geçirmiştik. Ben onun davulunu, o piyanosunu çalarak Wright’ın bodrum katında müzik yapmıştık. Aslan yelesi saç modeli ve deri ceketiyle punk-rock bir tarzı vardı. Nazik bir şekilde atılgandı, tuhaf biriydi ve uyumsuzdu (onu anlayabiliyorum).

Ne var ki bir ay sonra Wright, patlamaya hazır bir kaçık gibi algılanmasına neden olan terör tehditi, yasadışı biçimde saldırı tüfekleri ve uyuşturucu bulundurmak gibi suçlamalarla Moab şehir hapishanesindeki bir gözaltı hücresine kapatılmıştı. Wright’ın 2022’de Grand Vilayeti savcısı Christina Sloan’a, Moab’daki evinin hemen yanında faaliyet gösteren bir UTV kiralama şirketinin sahibini baltayla doğramak istediğini belirten bir mektup gönderdiği doğruydu. Durmak bilmeyen UTV trafiği beynine işleyen bir darbeli matkap gibiydi. Ancak öldürmek istediği kişiyle iletişim kurmaya çalışmadı, niyetini sadece savcı Sloan’a söyledi ki normalde bir kişi ölüm tehdidini bu şekilde iletmez.

Bizzat Sloan, tutuklanmasının ardından yayınladığı bir makalede Wright’ı savunuyordu. Wright hakkında “son iki yıldır bu zeki, hoşsohbet, ilgili, anlayışlı insanın darmadağın olduğunu gördüm” diyordu. “Gürültü kirliliğinin tüm dikkatimizi vermemizi gerektiren önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu her zamankinden daha öfkeyle hissetmemi sağladı.” Sloan, Wright’ın Nisan 2021’de Grand Vilayeti komisyonuna yaptığı UTV turizmi hakkındaki yorumlarını hatırlatarak, “kendisi de, aslan yelesi saçları da canlı ve hoştu” diyordu. Wright, diyordu, “Amerikan dolarının her şeyin üstündeki egemenliğine övgüler düzen [UTV] yanlısı, bildik muhafazakâr argümanlara kolayca anlaşılabilir bir biçimde karşılık verdi.”

Tutuklanmasından kısa bir süre sonra Wright, dört aylığına Utah’taki bir ruh sağlığı tesisine gönderildi ve burada travma sonrası stres bozukluğu tedavisi gördü. Wright sevecen personelin ilgisini takdir ediyor, ancak Moab yetkilileri tarafından yayılan iftiralar nedeniyle “terörist” olarak görülmek hoşuna gitmiyordu. Bu yazıyı yazdığım sırada, Wright evine geri döndü ve aleyhindeki suçlamaların çoğu geri çekildi.

***

Aşırı ziyaret konusundaki ihtilaf, insanların gezmenler olarak tüketmek istediği güzel yerlerin olduğu her yerde yaşanıyor. Hemen benim burnumun dibinde, New York City’nin kuzeyindeki Hudson Nehri vadisi boyunca uzanan yaylalarda, turistik Cold Spring köyünün eski belediye başkanı Dave Merandy adında bir adam, memleketine akın eden insanları durdurmak için mücadele ediyor.

Hudson yaylaları, geniş Hudson’ın doğal manzaralarını oluşturan yeşil tepeleri ve güzel falezleriyle önemli bir çekim merkezidir. Bölge hâlihazırda her yıl yüz binlerce insanı kendine çekiyor. Yedi yıllık görevinin ardından 2021’de Cold Spring belediye başkanlığını bırakan Merandy, Highlands’deki ziyaretçi sayısını yılda bir milyondan fazlaya çıkarması muhtemel turizm tesislerinin genişletilmesi planlarına karşı çıkan liderlerden biri. Fiyord Patikası projesi olarak bilinen genişleme, New York Eyalet hükümeti, çok sayıda çevre STK’sı ve bir Wall Street servetinin varisi olan ve kendisini kırsal New York’un bu kesimindeki sıradan insanların efendisi olarak gören, Chris Davis adlı dost canlısı, mahalleli bir milyarder tarafından destekleniyor.

Highlands’deki turizmin büyümesine neden engel olalım ki? Merandy’yi evinde ziyaret ettiğimde bana, “çünkü zaten yeterince insan var, daha fazla insana ihtiyacımız yok” demişti. Gerçekçi bir biçimde, çatışmanın küresel bir sorunun parçası olduğunu anlamıştı. “Kimse aşırı nüfus sorununa eğilmek istemiyor. Herkes bunun sürdürülebilir olduğunu düşünüyor. Biz sadece durmadan büyümeye devam edebileceğimizi düşünüyoruz. Bu çılgınlık. Mümkün olduğunca çok sayıda insanı ağırlamak istiyoruz. Belirli sayıda insanı kaldırabilecek, sadece X dönüm büyüklüğünde araziniz var. Ama sonra kendimize diyoruz ki, sadece gelsinler, daha çok, daha çok, daha çok gelsinler. Neon ışıklar takın, kurdele kesme töreni yapın ve herkes milyarder Chris Davis bir kahraman desin.”

Merandy’den ayrıldıktan sonra, Otoyol 9 üzerindeki Fishkill kasabasında, kalabalık bir kavşakta durdum. Siyah cübbeli ve geçen arabaların rüzgârında savrulan maskeli bir adam orta şeritte duruyordu. Ünlü Çığlık maskesi giymişti ve boynunda büyük bir analog saat vardı. Bunun Azrail olduğu belliydi. Ne yaptığını sormak için durdum. “Ben Ölüm’üm,” dedi. “İnsanlara öleceklerini hatırlatıyorum.”

Evet, büyüme taraftarı canavar durdurulmazsa, çoğumuzun beklediğimizden çok daha erken öleceği dank etti kafama. Aşırı nüfus ve refah arayışının yol açtığı iklim değişikliği ve ekolojik çöküş, yalnızca bu gezegende yaşamaya değer güzel yabani şeyleri değil, aynı zamanda çöküşten kaçacak parası olmayan insanlığın büyük kısmını da yok edecek.

Canavara karşı muhalefetin inşa edileceği yer, sonuçların en acı biçimde hissedildiği, hemen arka bahçenizdir. Öte yandan, işleri her zamanki gibi kahpelik olanlar, mesela malikânedeki milyarder lordlar, sizi lanetleyecek ve iftira atacak, sizi gerici, “ilerlemenin” düşmanı ve belki de en kötüsü, arka bahçeyi tamamen kendine saklamak isteyen bencilin biri ilan edeceklerdir. Highlands’de büyüyen ve doğa sevgisini orada öğrenen Merandy gibi, Barselona ve Moab’daki direnişçiler hakkında da bunların hepsi söylenmiştir.

Wright, Merandy ve su tabancalarıyla silahlanmış Barselonalılar, yuva dedikleri yeri savunmak için aynı mücadeleyi veriyorlar. Görüşlerini savunma hakları ve görevleri var. Ve tarih onların onurlu olduklarını kanıtlayacak. Bugün kitle turizmine karşı çıkanlar, aslında insanlığın geleceği için bir iyilik yapıyorlar. Gerçek şu ki, toplum ısınmayı felaket seviyelerinin altında tutmak için gerekli olan karbon salımlarındaki azaltıma ulaşmayı istiyorsa, bildiğimiz anlamda seyahatin sona ermesi gerekecektir. Turizm sektörü ve onunla birlikte yakın gelecekte egzotik bir tatil yapmayı düşünen milyarlarca insan bu görüşü kabul etmeyecektir.

CounterPunch/30 Eylül 2024/Çeviren: Barış Gümüşbaş

[1] Moloch, Molok veya Molek: İncil kaynaklarında kendisine çocukların kurban edildiği söylenen bir pagan tanrısı. (Çev. Notu)