Paris Komünü’nün Ruhu Hala Yaşıyor

Kristin Ross12 Ekim 2024

Karl Marx’ın 1871 baharında Paris sokaklarında olup bitenlere dair haberleri Londra’da belli bir mesafeden takip ederken, sıradan işçilerin ücretli köleler olarak değil kendi hayatlarının sahipleri olarak hareket ettiklerinde neye benzediklerini hayatında ilk defa tasavvur etmeye başladığını gösteren çok kanıt vardır.

Marx Fransa’da İç Savaş’ta komünarların başarılı yasama faaliyetlerini hakkıyla kayda geçirir. Fakat onun asıl dikkatini çeken ve ömrünün son on yılında araştırmalarının ve yazılarının yönünü değiştiren şey komünarların hayatlarının aldığı form, gündelik hayatlarını yönetirken sergiledikleri ustalık oldu.

Komün formuyla bu karşılaşma, onun sonraki yıllarda ele aldığı meselelerde, seçtiği materyallerde ve kendisi için haritalandırdığı genel düşünsel, siyasal ve coğrafi alanlarda çok önemli değişimlere sebep oldu. Onun ilgisini çeken şey, ne kadar ulvi olsalar da komünarların 1871 yılı itibarıyla benimsemiş olduğu idealler değil, komünar pratikleri, Marx’ı kendi ifadesiyle, Komün’ün “pratikteki tezahürü”ydü.

Komün Formu

Marx’ta merak ve hayranlık uyandıran şey sıradan insanların “nihayet” bir formu, yani “emeğin ekonomik kurtuluşunun gerçekleşeceği siyasal formu” keşfetmeleri ve pratiğe geçirmeleriydi. Emeğin ekonomik kurtuluşu, öyle anlaşılıyordu ki çok uzak ve iddialı bir hedef ya da bir iyi hal ödülü değildi. Kurtuluş, kanlı canlı insanların işbirliğine ve ortaklaşmaya dayalı doğaçlama hayatlarında, Charles Fourier’nin ifadesiyle “tutkulu işbirliklerinde” çoktandır ete kemiğe bürünmekteydi.

İşçiler kendi sosyal hayatlarını birlik ve işbirliği ilkelerine göre düzenlemek istiyorlardı. Bu arzuya, İkinci İmparatorluk’un son zamanlarında şehrin her tarafındaki işçi toplantılarında ve kulüplerinde yankılanmaya başlamış sloganı tekrar ederek, “komün” adını verdiler. Paris Komünü o gün orada gerçekleşen ve o güne/oraya yönelik pragmatik bir müdahaleydi.

Komün formu her şeyden önce daha öncekinden farklı şekilde yaşayan ve hâlihazırdaki koşullar içinde çalışarak ahvalini değiştiren insanlarla ilgilidir. Bu bakımdan bir form olarak komün formu, o zaman diliminde, bunları yapmakta oldukları yerlerde –mahallelerde– hayatlarını değiştiren, öncekinden farklı şekilde yaşayan belirli insanlardan ayrı ele alınamazdı.

Marx bir diğer çokça alıntılanan belirlemesinde, Komünarların “devleti paramparça etmesi”nden bahseder. Ne var ki Komünarların gündelik faaliyetlerinde, anlayabildiğim kadarıyla, paramparça etmekten ziyade, bir tür adım adım parçalama söz konusuydu. Çok sayıdaki devlet hiyerarşisinin ve fonksiyonunun, en önemlisi de siyaseti kapalı kapılar ardında iş gören hantal ve küçük bir azınlığın tekelindeki bir uzmanlık aktivitesi hâline getiren yapının parçalanması süregiden bir süreçti.

Keşif ve Yeniden Keşif

Marx 1871 Paris Komünü’nde muazzam önemde bir formun keşfini görürken, öyle görünüyor ki Peter Kropotkin aynı formun yeniden keşfini görüyordu. Nitekim Kropotkin’in komün formu üzerine pek çok mülahazasının en ilginçlerinden biri 1871 isyanı hakkında yazdığı metinlerde değil, bir diğer ve en büyük Fransız ayaklanması üzerine yazdığı ve La Grande Révolution: 1789-1793, yani Büyük Fransız Devrimi: 1789-1793 adını verdiği hacimli tarih çalışmasında dile getirilmiştir.

Ona göre 1789 Fransız Devrimi’ne ruhunu, yani gerçek yaşam gücünü veren şey, kaynağı doğrudan doğruya halk hareketleri olan, kendilerini halktan ayırmayan ve Paris’i muazzam bir isyancı Komün’e dönüştüren altmış küsur mahalle örgütlenmesiydi: Fransız halkının “Fransa’daki hayata kattığı yenilik halk Komün’üydü. Merkezî yönetim sonradan geldi; oysa Komün yaratıldığında Devrim çoktan başlamıştı bile.”

Kropotkin’in başkentteki mahalle örgütlenmeleri kadar önemli gördüğü bir diğer örgütlenme de taşradaki köylü komünleriydi. Birbirini takip eden köylü ayaklanmaları 1789 ile 1794 yılları arasındaki devrimci sürecin radikalleşmesinde genellikle küçümsenen ama aslında çok belirleyici olan bir rol oynamıştı.

Feodal hakların ilgasını ve derebeyleri ile ruhban takımının on yedinci yüzyıldan başlayarak el koyduğu köylü topraklarının iadesini talep eden güç, işte taşradan yükselen bu sonuncu güçtü. Zaten, Kropotkin’in bize hatırlattığı gibi, o zamanlar insan emeği sömürüsünün başlıca aracı az sayıdaki fabrikalar değil topraktı.

On sekizinci yüzyılda devrimci fikriyatın odak noktasında müşterek toprakların sahipliği mevzusu vardı (Bence günümüz için de aynı şey söylenebilir). Kropotkin’e göre kırsal bölgelerdeki köy komünleri ayaklanması, “büyük Devrim’in özü, temeli”dir. Buna karşın Paris “kendisini devasa bir isyan komünü şeklinde örgütlemeyi tercih etti ve bu komün, bir Ortaçağ komünü gibi hareket ederek, Kral’a karşı alınması gereken bütün önlemleri aldı.”

Kralı deviren, sans-culottes’un[*] kraliyete ve komploculara kaşı kullandığı bir silaha dönüşen ve servet eşitliğini sağlama görevini üstlenen işte bu Komün olarak örgütlenmiş Paris oldu. Paris mahalleleri neredeyse iki yıl boyunca devrimin inisiyatifini elinde tuttu. “Devrim’in gerçek merkezi ve gerçek gücü” olan mahalle örgütlenmeleri merkezî yönetim pekiştikçe son buldular ve bu, devrimin de sonu anlamına geldi.

Doğrudan Demokrasi

Gerek Marx gerekse de Kropotkin komün formunun içerdiği doğrudan demokrasi ile devrimin birbirinden ayırt edilemeyeceğini, demokrasinin mevcut siyasal formların ötesine geçen bir kalkışma olduğunu düşünüyordu. Marx’ın Paris Komünü’nü “son derece kapsamlı bir siyasal form” olarak tanımlarken kastettiği şey buydu. Her ikisine göre de Komün formu devrimin aynı anda hem bağlamı hem de içeriği, Kropotkin’in ifadesiyle, “hem devrim için gerekli ortam hem de devrimi yaratacak araç”tı.

Dolayısıyla “Komün” ismi, Kropotkin’in (ve çoğu tarihçinin) Fransız devriminde iş başında olan en radikal demokratik güç olarak gördüğü şeyi temsil ve teşmil eder. Fakat Kropotkin bundan fazlasını söyler. Onun nazarında devrim, bir tarafta devlet ile diğer tarafta komünler arasındaki çatışmadan başka bir şey değildir.

Çelişki devlet ile anarşi arasında değil, devlet ile siyasi hayatın başka bir şekilde örgütlenmesi, alternatif bir siyasi akıl türü, farklı bir komünite türü arasındadır. Devlet ne kadar gerilerse, komünler ve içerdikleri yaşam biçimi o kadar serpilip gelişir.

Devletin rolü bir yandan toplumları bütün veçheleriyle yönetirken, bir yandan da bu toplumları domine edip idamelerini sağlamaksa, devlet formunu nihai, olmuş bitmiş bir şey olarak görmemiz doğru olmaz. Onu bir eğilim, bir yönelim olarak görmek daha doğru olabilir. Aynı şey komün formu için de geçerlidir: Onu da olmuş bitmiş bir şey olarak değil, bir eğilim, bir yönelim olarak kabul etmek gerekir.

Marx’ın ve Kropotkin’in Fransız devrim tarihindeki komün formuna dair gözlemleri, bu siyasi formun bazı tekrarlanan, ayırt edilebilen temalarını ya da unsurlarını soyutlamamıza yardımcı olabilir. Komün formunun uzam-zamanı, gündelik hayatın örgütlenmesinden ve yaratıcı pratiklerinden, keza geçim araçları için üstlenilen kolektif ve bireysel sorumluluktan temellenir.

Dolayısıyla Komün formu o gün orada gerçekleştirilen ve o güne/oraya yönelik son derece pragmatik bir müdahaleyi ve mevcut unsurlarla birlikte çalışma taahhüdünü zorunlu olarak gerektirir ve beraberinde getirir. Yerel, mahalle temelli ya da sınırları belirli bir ortamı önvarsayar. Komün formunun ayrıksı mekânsal boyutları ve zamansallığı halktan kopuk, parçalanmış veya parçalanmakta olan ya da kendi işlerinin yönetimini kendileri üstlenmiş bir grup insanın hizmetlerini gereksizleştirdiği bir devletle birlikte –ya da böyle bir devlet bağlamında– tezahür eder.

Tanımlayıcı Mücadeleler

Bu kısa mülahazalardaki amacım, zorunsuz bir form olarak soyutluktan yoksun; tamamlanmamış, oluşum hâlindeki yapısı bir tanımlama için uygun olmayan bir formu tanımlamak değildir. Bir form olarak Komün formu zaman içinde değişmeyen, sabit bir tanıma uygun değildir; dünyanın her yerinde aynı şekilde tezahür etmez.

Aslında Komün formu Marx’ın muhtemelen Komün formunun çeşitli “pratik tezahürleri” şeklinde niteleyeceği, her biri belirli bir yerde ve belirli bir zamanda vuku bulan belirli koşullarla yakından bağlantılı çeşitli tarihsel örneklerinden ayrı ele alınamaz. Dolayısıyla bu tür alternatif yaratım anlarını bulmak ve bunların yalnızca kendilerine has “pratik tezahürleri”ni değil, içerdikleri karmaşık çağrışımları da –kendi zamanımızdaki bağlantılı girişimlerle ve denemelerle birlikte– olabilecek en iyi şekilde yeniden hayata geçirmek için bakmamız gereken yer tarihtir, gerçek somut mücadelelerin tarihidir.

Yerelci bir şovenizmin tanımlayamayacağı yerel deneyimlerdir bunlar. Bunların başka bir zamandaki ve başka bir yerdeki diğer deneyimlerle ilişkisini ancak geçmiş durumları yeniden yarattığımızda –aslında coğrafyaya özel mücadeleler niteliğindeki şeyi yeniden konumlandırdığımızda– kavramaya başlayabiliriz.

Son birkaç yıldır, batı Fransa’da Notre-Dame-des-Landes köyü yakınlarında vuku bulan “Savunma Bölgesi” (ZAD – “Zone to Defend”) direnişi ya da Kuzey Amerika’daki boru hattı işgallerine benzer toprak temelli dinamik mücadeleler komün formunun çeşitli veçhelerini yeniden canlandırdılar ve bu formu kendilerine mal ettiler. Atlanta’daki Weelaunee Ormanı savunması (Stop Cop City – Polis Şehrini Durdurun) gibi hareketler, yaşadığımız ortamların her yerde ve her zamankinden hızlı bir şekilde yıkıma uğratılmasına karşı gerçekleştirilmiş güçlü müdahalelerdir.

Bu hareketlerin günümüzdeki varlıkları –yani tam da var olmaları– ikincil nitelikte ama bence hiç de daha az çarpıcı olmayan bir etki daha yaratır: Yakın geçmişe, özellikle de 1960’lı ve ‘70’li yıllara dair algılanabilir şeyleri değiştiriyorlar. Günümüzdeki ekolojik kaygılar yakın geçmişten yeni çağrışımlar uyandırıyor ve bu çağrışımlar da bugün neyin önemli olduğu hakkındaki anlayışımızı değiştiriyor.

Çağımızda gerçekleşen toprak temelli mücadeleler, yirminci yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadarki çatışmanın temel çizgileri hakkında yeni bir anlayış geliştirmemize yardımcı olur. O zaman önemli olanın ne, şimdi önemli olanın (ya da işimize yarayanın) ne olduğu hakkındaki fikirlerimizi değiştirir. Güney Fransa’daki ve Tokyo civarındaki çiftçilerin ve müttefiklerinin altyapı geliştirme gerekçesiyle ya da askerî gerekçelerle topraklarına el konulmasını engellemek amacıyla 1970’lerde verdikleri uzun soluklu mücadeleler artık anlıyoruz ki dönemi tanımlayan mücadelelerdi ve artık bu nitelikleriyle dikkatimizi çekiyorlar.

Çağımız hareketlerinin ışığında baktığımızda, yakın dönemin teorik manzarası da yeni bir çehreye bürünür.  Henri Lefebvre gibi bir düşünürün dönemin Fransa’sında büyük ölçüde yadsınan (ama dönemin Amerika kıtalarında hiç de yadsınmayan) prodüktivizm (üretimcilik) karşıtı Marksizmi artık yeni çağrışımlar yapıyor ve bunun başlıca sebebi de Lefebvre’in gündelik hayatın Komün formunun sorunlarına, yani bu formun yarattığı hoşnutsuzluklara ve bu formun alternatiflerine odaklanmış olmasıdır. Yaşanmış zamanı ve uzamı yeniden fethederek bugün ve burada kapitalist mantığın üstesinden gelme çabalarımızda Lefebvre’in yazdığı metinlerden ve 1970’li yıllarda yazılan diğer metinlerden daha yeni yeni yararlanmaya başlıyoruz.

Jacobin/26 Eylül 2024/Çeviren: Ali Karatay

[*] Fr. Motamot anlamı “pantolonsuzlar” ya da “donsuzlar”dır. Fransa’da on sekizinci yüzyıl sonlarında avam takımını ifade etmek için kullanılmıştır. Bu insanların ezici bir çoğunluğu, yaşadıkları sefil hayat nedeniyle, Fransız Devrimi’nin radikal ve militan devrimcilerine dönüşmüştür –ç.n.