Ve Şansölye Olaf Scholz, kendi hükümetinin kaybedecek gibi göründüğü bir erken seçim çağrısı yapmak konusunda Rishi Sunak ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un peşinden gidiyor. Almanya’daki iktidar koalisyonu bozuldu ve ülke şubat ayında sandık başına gidecek. Bardağı taşıran son damla, esasen Ukrayna’daki savaş için ek fon sağlanması konusunda çıkan anlaşmazlıktı. İki taraf da harcamalara karşı olmasa da sosyal demokrat Şansölye Olaf Scholz hükümet borçlanmasını kısıtlayan sıkı kuralları gevşetmek isterken, buna karşılık serbest piyasacı liberal Maliye Bakanı Christian Lindner sosyal harcamalarda daha fazla kesinti yapılması konusunda ısrarcıydı.
Bu meselenin arka planında ise çok daha büyük sorunlar yatıyor. Koalisyonun Yeşil Parti’den başkan yardımcısı Robert Habeck, karardan kısa bir süre önce bu sorunları ekonomi, Ukrayna, Trump olarak sıralıyordu. Hızla artan enerji fiyatları Almanya’nın imalat sektörüne büyük darbe vurmuş durumda. Büyümeyen ekonomi durgunluğa doğru kayıyor. Ortalıkta, fabrikaların kapanmasının yanı sıra özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmaları gibi havadisler dolaşıyor. Volkswagen’in üç otomobil fabrikasını kapatmayı planladığı duyurusuna karşı sendikaların şu ana kadar gösterdiği tepki cılızdı ve metal işleme sektöründeki son ücret sözleşmesi birçok sendikalıyı hayal kırıklığına uğrattı.
Ekonomik sıkıntının büyük bölümü, yaptırımların ve artan enerji fiyatlarının etkileri nedeniyle Ukrayna savaşına bağlanabilir. Alman egemen sınıfı, daha önce görülmemiş bir militarizasyona girişmek için bu fırsatı değerlendirdi. Kamuoyu tartışmalarının çoğunluğu, düpedüz savaşın haklı olduğunu ve kazanılması gerektiğini varsayarken, tartışma esasen bir sonraki silah sisteminin ne olacağı sorusu etrafında dönüyor. Muhalifler ötekileştirilerek, ‘Putin hayranları’ olarak karalanıyor. Yine de kamuoyu yoklamaları, halkın çoğunluğun daha fazla silah tedarikine karşı olduğunu gösteriyor. Şubat 2023’ten bu yana, özellikle Sahra Wagenknecht (kendisi hakkında daha fazlası aşağıda) etrafındaki grup tarafından organize edilen ulusal çapta üç savaş karşıtı gösteri düzenlendi.
Yaklaşık %14’lük bir kamuoyu desteğine sahip durumdaki hükümetin hiç de sevildiği söylenemez. Reel ücretler hala 2020’dekinden düşük. 2022-23 arasındaki grev dalgası mütevazı kazanımlar getirdiyse de tamamen sendika liderlerinin kontrolü altında yürütüldü. Enflasyon geriledi ama gıda, yakıt ve diğer ihtiyaçların fiyatı, konut krizi gibi, sıcak bir gündem maddesi olmaya devam ediyor. Hoşnutsuzluk yaygın, ancak belli bir noktaya yoğunlaşamıyor.
İktidardaki üç parti de oy kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya ve Hür Demokratlar parlamentoda temsil için gerekli %5’lik barajı geçmekte zorlanabilir. Şimdilik muhalefette yer alan Hristiyan Demokratların en güçlü parti olması bekleniyor. Ayrıca aşırı sağcı parti Almanya İçin Alternatif de oylarını artıracak, ancak alternatiflerin hiçbiri büyük bir coşku uyandırmıyor. Birçok seçmen için asıl soru, daha kötü olduğunu düşündükleri partiyi dışarıda bırakmak için kötünün iyisi hangi partiyi destekleyecekleri olacak.
Sol
İki sol örgüt aday olacak. Yaygın olarak tanınan ve bilinen Sol Parti (Die Linke) şu anda yaklaşık %3 oy alıyor ve üç sandalye kazanabilirse parlamentoya geri dönecek. Sol Parti 2009’da kendisinin zirve noktasındayken (%11), özellikle doğu Almanya’da ve en yoksullar arasında önemli bir işçi sınıfı desteğine sahipti. Bu desteğin çoğu kaybedildi ve partinin seçmen tabanı öncelikli olarak öğrenci ve sol entelektüel çevrelere doğru daraldı. Bu durum, partinin en iyi performansı gösterdiği soylulaştırılmış ve soylulaştıran kent merkezlerindeki seçmen haritasına yansıyor. Bu düşüş, partinin harcamalarda kesintiye gidilmesini ve özelleştirmeyi genellikle kabul ettiği yerel ve eyalet hükümetlerindeki ortaklığından on beş yıl sonra geliyor.
Partinin aktif üyeleri, yine sözü edilen çevrelerde yoğunlaşmış durumda ve bu üyelerin epeyce büyük bir bölümünün istihdamı, parti aygıtına ve seçim başarılarına bağlı. Parti içinde birkaç Troçkist grup görev yapıyor. Partinin üyeleri ve kaynakları, anti-faşist hareketlenmelerde önemli bir rol oynadı. İklim, göç ve ayrımcılık konusunda net bir görünüme sahip olmasına rağmen, partinin sıradan insanların somut ihtiyaçlarını ihmal ettiği algısı yaygın. Ukrayna ve Gazze konusunda ortaya koyduğu tavırlar da belirsiz olduğundan, parti barışı bir öncelik olarak görenlerin desteğini kaybetti.
2024’ün başlarında yaşanan bölünmenin arka planında bu yatıyordu. Sahra Wagenknecht liderliğindeki on kişilik bir Federal Meclis milletvekili grubu, daha küçük partileri dışlayan bir barajın bulunmadığı Avrupa seçimlerine yetişecek biçimde kendi partilerini kurmak üzere ayrıldı. Şu anda parti, Sahra Wagenknecht’in ulusal düzeyde tanınmış (dahası, nam salmış) olması nedeniyle Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) olarak faaliyet gösteriyor. Wagenknecht Sol Parti’nin sıradan insanlardan kopuşunu bir süredir eleştiriyordu ve “yaşam tarzı solculuğu” olarak adlandırdığı şeyi eleştiren bir kitap yayımlamıştı. Bölünmeden önce, kendisi ve yoldaşları Ukrayna savaşına ve yaptırımlar dâhil olmak üzere Almanya’nın tüm müdahalelerine sürekli olarak karşı çıkıyordu.
BSW, Haziran 2024 Avrupa seçimlerinde %6,2 oy alarak başarıya ulaştı (Sol Parti %2,7). O zamandan bugüne, üç doğu eyalet parlamentosuna da seçildi ve eyalet düzeyinde bir koalisyon hükümetine katıldı. Şimdiye kadar, yukarıdan aşağıya bir şekilde inşa edildi ve sadece yaklaşık 800 üyesi var. Partinin liderliği, orta sınıf ve aktivist çevrelerin dışındaki seçmenleri çekmeye odaklanmış durumda (ve kendisini ‘sol’ olarak etiketlemekten büyük ölçüde kaçınıyor).
BSW, Ukrayna savaşına ve askeri harcamalardaki büyük artışa açıkça karşı çıkan tek parti olup, İsrail’in Gazze’yi yok etmesine yönelik net (tesirsiz olsa da) eleştirilerini dile getirmektedir. Parti hali vakti o kadar yerinde olmayanların savunucusu olarak algılansa da hâlihazırdaki politikaları o kadar net değildir. Ayrıca, Ukrayna ve COVID üzerine yoğunlaşan eleştirel görüşler için ifade özgürlüğünü desteklemeyi de ilke edinmiştir. Göçün kontrol edilmesini talep etmesi nedeniyle reformist ve devrimci solun büyük bir kısmı tarafından şiddetle eleştirilmekte ve bir ölçüde dışlanmaktadır. Diğer yandan, açık savaş karşıtı çizgisi nedeniyle ana akım partilerden ve basının çoğu tarafından sert eleştiri ve karalamalara maruz kalmaktadır.
Carola Rackete örneği bu ikilemi gösteriyor. Mülteci destek hareketinde öne çıkan Rackete, Avrupa Seçimleri’nde Sol Parti’den bir sandalye kazandı. Avrupa Parlamentosu üyesi olarak ilk eylemlerinden biri, Ukrayna’ya daha fazla askeri destek çağrısı yapan bir kararı desteklemek oldu (Sol Parti’nin üç Avrupa Parlamentosu üyesinden biri karşı oy kullanırken, diğeri de çekimser kaldı). Yani, göç konusunda doğru bir tavır koyan, ancak Ukrayna konusunda kötü bir sicile sahip bir sol parti ve bunun tam tersi durumdaki bir diğer parti var. Mevcut koşullar altında, açık sınırlar için sürekli olarak kampanya yürüten bir partinin %5 barajını geçmesinin pek olası olmadığını söylemek herhalde haksızlık olmaz.
Her iki partinin de daha geniş sol kesime sunabileceği bir şeyler var. Yine de ihtiyacımız olan parti ikisi de değil.
CounterPunch/20 Kasım 2024/Çeviren: M. Barış Gümüşbaş