Akşam saat yedi civarında nihayet Gazze’ye ulaştık. Gazze’ye doğrudan uçuş olmadığı için Refah Sınır Kapısı’na gitmek için önce Kahire’ye uçmak zorunda kaldık. Geçtiğimiz İsrail kontrol noktalarının sayısını artık unutmuştum. Bu durum, apartheid altında yaşayan Filistinlilerin günlük gerçekliği. Gazze’deki Rimal bölgesi[1] yakınlarındaki limanda kalıyorduk; pencereden, Filistinli balıkçıların denize üç kilometreden fazla açılmasını engelleyen İsrail devriye botlarını görebiliyordum.
Sabah, kısa bir araba yolculuğu sonrasında El-Şati Mülteci Kampı’na[2] ulaştık. Gazze’nin kuzeyinde, Akdeniz kıyısında yer alan El-Şati, “Sahil Kampı” olarak da biliniyor. 1948’de kurulan kamp, başlangıçta Nakba nedeniyle yerinden edilen yaklaşık 23.000 mülteciyi barındırıyordu. 2013’te ziyaret ettiğimde, bu sayı 0,5 kilometrekarelik bir alanda sıkışmış 90.000 kişiye ulaşmıştı.
Sahil Kampı’nın içinde bir ilkokul bulunuyor. Kendini adamış, çalışkan öğretmenler tarafından yönetilen okulun felsefesi, keşif, müzik, tiyatro ve sanat için bir atmosfer yaratmaktı. Bazı çocuklar bana çalışmalarını gösterdiler. Çizimlerinde uçaklar, çitler ve bombalar vardı. Ama çocukların anne babaları, kardeşleri ve arkadaşlarını içeren başka çizimleri de vardı.
Sahil Kampı, geçen yıl 9 ve 12 Ekim tarihlerinde bombalandı. Dört cami yıkıldı ve en az 15 kişi öldü. 22 Haziran’da mülteci kampı tekrar bombalandı ve dua etmek için toplanan 24 kişi daha öldü.
İlkokulun hâlâ ayakta olup olmadığını bilmiyorum. Gazze’nin bombalandığına dair haberler duyduğumda, tanıştığım çocukları düşündüm ve hâlâ hayatta olup olmadıklarını merak ettim. Adil bir dünyada, on sekizinci doğum günü partilerini planlıyor, sınavlarına çalışıyor ve akşam yemeğinde aileleriyle tartışıyor olurlardı. Ama dünyamız adil değil. Şimdi, bir zamanlar resmettikleri sevdiklerinin yasını mı tutuyorlar, yoksa çocukluk hayalleriyle birlikte enkazın altında mı yatıyorlar?
Hamas’ın saldırısından sonra birçoğumuz, daha fazla can kaybını önlemek için derhal ateşkes talep ettik. İnanılmaz bir dehşetin ardından sükûnet ve gerilimi azaltma çağrısında bulunduk. Ve siyasi liderlerimizi, kan dökme çağrılarının aylar, yıllar ve nesiller boyu sürecek sonuçları olacağı konusunda uyardık.
Bir yıl sonra, Gazze’deki ölü sayısı 41.000’i geçti. Bu sayıya, enkaz altında kalanlar veya yetersiz beslenme, yaralanmalar ve enfeksiyonlardan yaşamını yitirenler dâhil değil. Lancet’in tahminlerine göre gerçek sayı 186.000. Bu, Gazze’deki her 12 kişiden 1’inin, savunma adı altında aç bırakılıp katledildiği anlamına geliyor. Her birinin bir adı, bir yüzü ve bir hikâyesi var. İsimsiz mezarlarda, resimlerini asla göremeyeceğimiz sanatçılar, kitaplarını asla okuyamayacağımız yazarlar ve derslerinden asla öğrenemeyeceğimiz öğretmenler yatıyor.
Geçen yıl tanık olduğumuz tüm savaş suçları için adalet arıyor olmalıydık. Bunun yerine, tamamıyla cezasız kalmasına izin verildiği için İsrail, Lübnan’da binlerce insanı daha katlediyor. Hükümetimiz, savaş makinesini beslerken insan hayatına olan duyarsızlığıyla hepimizi tehlikeye attı. Tüm bunlar, siyasi liderlerin sadece uluslararası hukukun evrensel uygulanmasını sağlamaya istekli olmaları durumunda tamamen önlenebilirdi.
Gerilim düşürülmezse, hayal bile edilemeyecek bir dehşet ufukta. Ama büyük bir bölgesel savaşın eşiğinde dururken, bunun arkasında yatan ölüleri unutmayın. Bizden sonsuza dek alınanları unutmayın. Soykırımın devam ettiği Gazze halkını unutmayın.
Filistinlilerin anısının silinmesine izin vermemek için yürümeye devam ediyoruz. İsrail’e yapılan tüm silah satışlarının son bulmasını talep etmeye devam ediyoruz. Kalıcı ve adil bir barışa giden tek yolun, Filistin işgaline son vermekten geçtiğini söylemeye devam ediyoruz. Bir yıllık soykırımın ardından, taleplerimizin büyük ölçüde kulak ardı edilmesi karşısında neden hâlâ devam ettiğimizi kendimize soruyor olabiliriz. Ama özgürlük hayali kuran Filistinliler oldukça, başka bir seçeneğimiz olabilir mi?
Sahil Kampı’ndan dönerken bir gıda yetiştirme projesinin yanından geçtiğimizi hatırlıyorum. Proje kapsamında, eski bir İsrail yerleşiminden 50 hektar arazi satın alınmıştı. Terk edilen yerleşim alanının tüm binaları yıkılmıştı ve Filistinliler, enkazı bir kooperatif çiftliğine dönüştürmüştü. Bana kısa süre sonra burada zeytin ve meyvelerin yetişeceği söylendi. Bu zeytinlerin ve meyvelerin, özgür ve bağımsız bir Filistin’de yetişeceği umudumu asla kaybetmeyeceğim.
Tribune/3 Ekim 2024/Çeviren: Sinem Yıldız
[1] Ç.N.: Rimal, Gazze Şehri'nde şehir merkezine 3 kilometre uzaklıkta bulunan bir mahalle. Sahil şeridi boyunca yer alan bu mahalle, Gazze'nin refah seviyesi en yüksek mahallesi olarak bilinir. Mahallede pek çok bakanlık binası bulunmaktadır. Mahalle, hâlâ süren 2023 Filistin-İsrail savaşı sırasında büyük hasara uğramıştır. [2] Ç.N.: Kamp, 1948 yılında İsrail'in kuruluşunu takiben yaşanan Nakba sırasında yerinden edilen Filistinliler için Birleşmiş Milletler tarafından kurulmuştur. Nakba sırasında, İsrail kuvvetlerinin saldırılarından, kaçarak Gazze'ye sığınmak zorunda kalan binlerce Filistinli için kurulan mülteci kamplarından en büyük üçüncüsüdür. Gazze'nin genelinde olduğu gibi, kamp da İsrail'in deniz ve kara ablukası altındadır. Elektrik, su ve tıbbi malzemeler gibi temel ihtiyaçlara erişimde büyük sıkıntılar yaşanır. Ayrıca, kamptaki binalar, dar alanlar ve altyapı eksiklikleri nedeniyle aşırı kalabalık ve sağlıksızdır.