Sosyal medya şirketleri sadece 2022 yılında, ABD’de reşit olmayan kişilerden 11 milyar dolarlık reklam geliri elde etti. Ancak bu astronomik rakam bile, bu sosyal medya devlerinin çocukları platformlarına bağımlı hale getirmeleri üzerinden elde ettikleri ekonomik değeri yeterince yansıtmıyor. Meta, Google, TikTok ve Twitter, çocuk sosyal medyasının ticarileştirilmesini engellemeye yönelik tüm çabaları yasaklamaya, geciktirmeye ve zayıflatmaya çalışmak için yoğun bir çaba içinde.
Ancak şu sıralar, gençlerin duygularının sömürülmesine yönelik hassasiyet, büyük teknoloji firmalarının başına dert olmak üzere yeniden gündemde. On yıldır gençler arasında artan depresyon, anksiyete ve kendine zarar verme vakalarından kendilerini sorumlu tutan ebeveynler, şimdi çocuklarının hayatlarının merkezi olan sosyal medyanın güvenli hale getirilmesini talep etmek için bir araya geliyor. Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi ebeveyn grupları yeni bir hareket inşa ediyor; 2024, çocukların duygularının kâr amacıyla kitlesel ve ölümcül bir şekilde sömürülmesinin durdurulacağı yıl olacak gibi görünüyor.
Cuma günü bu mücadelede önemli bir gelişme kaydedildi. New York Yasama Meclisi, neredeyse iki partinin oybirliğiyle, sömürüye dayalı bu iş modelini doğrudan hedef alan, dönüm noktası niteliğindeki bir yasayı kabul etti. Farklı versiyonu Kaliforniya ve Kentucky’de de tanıtılan New York yaklaşımı (yine iki siyaset tarafından da desteklenen) sadeliğiyle dikkat çekiyor. Yasa, sosyal medya platformlarında reşit olmayanlar için üç farklı tasarım özelliğini yasaklıyor: hedefli içerik akışı, gece 12 ile sabah 6 arasında bildirim gelmesi ve çocukların verilerinin ticarileştirilmesi (bu varsayılan bir önlem: tüm bu tasarım özellikleri, doğrulanabilir ebeveyn onayı olması halinde kullanılabilecek).
Sosyal medyaya dair çoğu karmaşık ve anlaması aşırı derecede güç görünen söylemin aksine, New York Yasası, sosyal medyayı temel bir çocuk koruma ve halk sağlığı sorunu olarak ele almaktadır.
Sosyal medya platformlarının içerik sunmak için kişisel verileri kullanmasını yasaklayan hükmünü düşünün. Instagram yılı olan 2024 yerine Facebook yılı olan 2009’da yaşıyor olsak, “Size özel” veya “Önerilen” veya bir çocuğun konumuna, arkadaşlarına, beğenilerine, ruh haline, ses tonuna veya çevrimiçi kalmayı istemelerini sağlayacak içeriği belirlemek için kullanılan trilyonlarca veri bitinden herhangi birine dayalı olarak otomatik içerik üretme mekanizması söz konusu olmayacaktı.
Youtube, TikTok, Twitter ve Instagram artık çocukların kişisel verilerini toplayamayacak ve onları platforma bağımlı hale getireceğini düşündükleri yayınları sunamayacak. Bunun yerine içerikler, istedikleri arkadaşları seçme (algoritma tarafından kendilerine dayatılan kişiler yerine), istedikleri haber kaynaklarını seçme (kendilerine dayatılan “benzer” bağımlılık yapıcı içerik yerine) ve Mark Zuckerberg, Elon Musk veya Çin hükümeti tarafından yönlendirilmeden ya da duyguları maksimum kâr ve ana akım ideoloji adına yönetilmeden keşfetme özgürlüğüne sahip olan çocuklar ve gençler tarafından üretilecek. Bu haliyle yasa hem bir toplum sağlığı önlemi hem de insan ruhunun özgür ve sosyal gelişiminin önemini kabul eden bir düzenleme niteliğinde.
Sosyal medyadaki algoritmik yapay zekânın iş modeli, her birimizi izole etmeyi, her bir kişiye farklı davranmayı, ortak deneyim alanını ortadan kaldırarak ortak zemini yok etmeyi ve bunun yerine yukarıdan aşağıya izole bir deneyim koymayı içeriyor. Yeni araştırmaların da gösterdiği üzere, sosyal medyanın gençlerde depresyon ve anksiyeteye yol açmasının en önemli araçlarından biri, onları sanat, spor, kulüpler ya da basit zaman geçirme gibi gerçek sosyal deneyimlerden uzaklaştırmasıdır. Bu durum, insan gelişiminde tam da kolektif neşe ve kolektif anlam -ve mutsuz anlarda destek- araçlarının geliştirildiği evreyi izole eder ve güçsüzleştirir.
Sosyal medyanın bağımlılık yaratan doğası, iç gözlem ve kendi üzerine düşünme gibi hayati süreçleri de sekteye uğratmaktadır. İster kumar ister sosyal hayatın oyunlaştırılması olsun, her türlü bağımlılık, sessizliği, yalnızlığı ve tefekkürü -kişinin kendisi ve dünyadaki yeri hakkında derin bir anlayış geliştirmesi için çok önemli olan pratikleri- ortadan kaldırır. Telefonu elden bıraktırmamak için özel olarak hazırlanmış uyarıcıların bombardımanına tutulan gençler, anlamlı bir öznel keşfe çıkma fırsatından mahrum bırakılmakta ve gelişimleri sekteye uğratılmaktadır. Sosyal medya odaklı içerik iş modeli, kamusal alanın ve insan gelişiminin yok edilmesi için bir araçtır.
Sosyal medya şirketleri tarafından çocukları bağımlı hale getirmek için kullanılan ve bu yaklaşım dahilinde önlenmesi gereken iki tekniği düşünün. Birinci teknik, kullanıcı sayfayı aşağı kaydırdıkça içeriğin sürekli olarak yüklendiği, hiç bitmeyen bir içerik akışı yaratan ve daha fazla bilgi görmek için tıklama veya başka bir sayfaya gitme ihtiyacını ortadan kaldıran bir tasarım özelliği olan “sonsuz kaydırma”: sürekli yeni içerik sunan bu teknik, uzun süreli kullanıma yol açarak kullanıcıların durmasını zorlaştırabilir, kaygı, stres ve yetersizlik hissinin yanı sıra uyku bozukluğuna da neden olur. İkinci teknik ise platformun bir kullanıcının en çok istediği videoyu tanımlamasına ve onu bekletmesine, yalnızca makine kullanıcının oturumu kapatmak üzere olduğunu algıladığında sunmasına olanak tanır: bu özellik, hedeflemeye dayanır ve gençlerin iradesini doğrudan zayıflatmak için tasarlanmıştır.
Dolayısıyla, bu tasarım özellikleri sağlıkla ilgili olsa da nihai sorun medeni ve hatta ruhsal niteliktedir. Günümüzde çok az genç, sosyal bağlantılarını yok etmeden sosyal medyadan vazgeçebiliyor. Bu nedenle de kendilerini bağımlı hale getiren sağlıksız ve kontrolcü platformları kullanmak zorunda kalıyor. Böylece özgür keşif ve insan teması kayboluyor. Bu durum, insanın hayatındaki kritik bir gelişim döneminde gerçekleşiyor.
Son 24 aydaki beklenmedik başarı, bu iş modelini kabul etmek zorunda olmadığımızı ortaya koydu. Sosyal medya tasarım hataları yüzünden çocuklarını kaybeden ebeveynler, çocuklarının “boğulma akımı” (TikTok) ile kazara öldüğünü, kendine zarar veren içeriklerle hedef alınarak anoreksiya nedeniyle hastaneye kaldırıldığını ya da intihar ettiğini anlatan en güçlü muhalif sesler olarak ortaya çıktı. Tıpkı “bildirimlerin her zaman kabul edilebilir olacağı” fikri gibi, bir iş modelinin diğer kısımlarını da kabul etmek zorunda değiliz. Sosyal medya platformlarının, algoritmalarının çocuklara agresif bir şekilde dayattığı içerikten doğan zarardan bile sorumlu olmadığını kabul etmek zorunda değiliz. Eski Facebook çalışanları Frances Haugen ve Arturo Bejar’ın tüm ifşalarının (Facebook’un ciddi zararlar doğurduğuna ilişkin bulgularla karşılaştığında bile çocuk güvenliği yerine kârlılığı seçtiğini gösteren kapsamlı belgeler paylaşmışlardı) ardından, sosyal medya yöneticilerinin, çocukların esenliğini sağlama konusunda kendilerine güvenilmesi gerektiği yönündeki, artık gülünç denebilecek argümanlarını kabul edemeyiz.
Sadece son iki yılda, ABD’nin 13 eyaletinde yaklaşık iki düzine kadar “çocuklar için çevrimiçi güvenlik yasası” çıkarıldı. Geçtiğimiz ay Maryland eyaleti, sosyal medya platformlarının, çocukların yüksek menfaatlerini kârlılığın önüne koymasını zorunlu kılmaya odaklanan bir yasa tasarısını kabul etti, Vermont eyaleti de benzer bir yasa tasarısını değerlendiriyor. Federal düzeyde de benzer bir zorunluluk getirecek bir yasa hızla gündeme oturuyor.
Büyük Teknoloji Firmaları bu yasaları kabul etmeyecek ve Silikon Vadisi oligarkları tahmin edilebileceği üzere “Amerikan Anayasası’nın Birinci Değişikliği” savunmasına başvuracak: örneğin, Youtube’un, çocuklara istemedikleri bir intihar videosu göndermesinin, sanki bir gazetenin korkunç savaş fotoğraflarını yayınlaması söz konusuymuş gibi “ifade özgürlüğü”[*] kapsamında kalacağını iddia edecek.
Bu hukuki ve ahlaki argümanlar sağduyu penceresinden bakılınca çöküyor. Neticede, geçtiğimiz yüzyıl boyunca, “Amerikan Anayasası’nın Birinci Değişikliği”, tehlikeli ürün tasarımlarını yasaklayan kanunlar ve çocuklara her türlü içeriğin satışına getirilen makul kısıtlamalarla bir arada var olabilmiştir.
Bu işe yaramayacak. Amerikan Yüksek Mahkemesi, şirketlerin “Amerikan Anayasası’nın Birinci Değişikliği” dahilindeki hakları konusunda acele karar alabilir, ancak hakimler, teknoloji şirketlerinin kendilerini birer “haber kuruluşu” olarak tanımlama çabalarına şüpheyle yaklaştıklarını birçok yolla ima etti ve çocuklarla gençler için içeriğin niteliğinden bağımsız sınırlamalar getiren düzenlemelere açık olunduğunu belirtti.
Sosyal medya düzenlemesi güçlü, etkili, iki partinin de desteğini alan ve “Amerikan Anayasası’nın Birinci Değişikliği”ne dayanıklı bir hale büründü. Biz de nihayet, çocukların ve gençlerin özgürlüğünü, biraradalığını ve ruh sağlığını korumak için toplum olarak işimizi yapmaya başlıyoruz.
Compact Mag/7 Haziran 2024/Çeviren: Koray Saygun
[*] Orijinal metindeki "protected speech" kavramı, Amerika Birleşik Devletleri'nde Anayasa tarafından güvence altına alınan ve devletin müdahale etme veya yasaklama yetkisine sahip olmadığı belirli türdeki konuşma ve ifade biçimlerini ifade eder. Amerikan Anayasası'nın Birinci Değişikliği (First Amendment), ifade özgürlüğünü güvence altına alır ve bu çerçevede belirli koşullar altında hükümetin ifade özgürlüğünü kısıtlamasını önler. "Protected Speech" terimi geniş bir yelpazeyi kapsayabilir: Politik ifade ve protestolar, dinî ve dini olmayan inançlarla ilgili ifade, basın özgürlüğü, sanat ve kültürel ifade, akademik ifade - çn.