2020’lerde Faşizm

Ron Jacobs10 Haziran 2024

1976 yılında, filozof Herbert Marcuse, “Amerikan faşizmi muhtemelen demokratik yollarla ve toplumsal destekle iktidara gelen ilk faşizm olacak” diye yazmıştı. Bundan birkaç yıl öncesinde ise, Kara Panter üyesi George Jackson, Angela Davis ve avukatı John Thorne ile aralarındaki mektuplaşmalarda şunları yazdı: “Faşizm, sınıf mücadelesinin bir ürünüdür. Kapitalizmin bariz bir uzantısı, süre gelen mücadelenin — kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çatışmanın — daha karmaşık bir biçimidir. Faşizmi bu mücadeleden izole ederek anlamaya çalışıp başarısız olmamızda, muhtemelen net bir tanım arayışımızın etkisi var — başka bir deyişle, her ulusta tam olarak aynı belirtileri aramak. Faşizmin milliyetçi nüveleri tarafından sürekli yanıltıldık.” (Blood in My Eye)

Her iki değerlendirme de Alberto Toscano’nun Geç Faşizm (Late Fascism) adlı son kitabındaki bugünün faşizmi tartışmasının temel unsurlarını içerir. Dünya, Donald Trump’ın Beyaz Saray’a yeniden seçilme ihtimalini, ABD ve Biden yönetiminin tam desteğiyle İsrail’in Filistin halkına karşı yürüttüğü soykırımı ve dünya genelindeki birçok aşırı sağ hareketin popülerliğinin artmasını izlerken, bugünün faşizm sorusu hem bağlantılı hem de ürkütücü bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Buna rağmen, özellikle Batı’da, faşizmin bugünkü tezahürleri hakkında yaygın bir kabul ya da iktidara gelişinin nasıl önleneceği ve ona karşı nasıl mücadele edileceği konusunda genel bir uzlaşı yok gibi görünüyor.

Faşizmin çok önemli ama sıklıkla göz ardı edilen veya küçümsenen bir unsuru ise, onun kapitalizmin belli bir yönde ilerleyişinin doruk noktası olması. Bu yön, kapitalizmi tanımlayan kaos içinde yerleşik olan bazı krizlerle doğrudan ilgilidir; bu kaos, işçi sınıfını ve Marx’ın “küçük burjuvazi” olarak adlandırdığı grubu — küçük sermayedarları, teknokratları ve profesyonelleri — altüst ederken, büyük sermayedarların ekonomik ve siyasi gücünü artırır. Yukarıda bahsedilen iki toplumsal katmanın yaşadığı kargaşa öyle bir boyuttadır ki, onları burjuva seçim sisteminin sunduğu alışageldik seçeneklerin dışında politik tepkiler vermeye yönlendirir.

Avrupa’da iki dünya savaşı arasındaki dönemde temel siyasi tercihler komünizm ve faşizmdi. Komünizmin burjuvazinin ekonomik ve politik yapısına temel bir karşıtlık oluşturması nedeniyle, faşizm, daha önce demokratik sayılan burjuva sınıfının benimsediği bir ideoloji haline geldi. Toscano’nun belirttiği üzere, faşizmin İtalya’da kral ve Almanya’da Hindenburg tarafından memnuniyetle karşılanması, bu durumun en açık göstergesiydi. Almanya’da Hindenburg’un komünistlere duyduğu nefret, onu, Hitler ve Nazilerin şansölyeliğe getirilmeleri konusunda yönlendirdi. Egemen sınıfları, bankalarını ve şirketlerini bu kararı desteklemeye iten de bu korkuydu. Bu tarihsel bağlamı göz önüne aldığımda, Trump 2024 seçimlerini kaybetse bile, destekçilerinin eylemlerini 2020 kampanyasındaki hileli oy iddialarının çok ötesine taşıyabilecekleri ve büyük bir toplumsal karışıklığın önüne geçmek için Trump’ın Beyaz Saray’a geri dönmesini sağlayacak bir uzlaşının ortaya çıkabileceğini düşünmeden edemiyorum.

Ekonomik etkenlerin dışında, kapitalist ülkeleri faşizme sürükleyen diğer unsurlar ırk ve ırkçı siyasettir. Toscano, bu konuyu ayrıntılı olarak tartışarak okuyucusunu, WEB DuBois’in yirminci yüzyıldaki Avrupa faşizminin sömürgecilikten doğduğuna dair gözlemiyle buluşturur. Naziler ve (farklı derecelerde ve farklı odaklarla) İtalyan faşistler tarafından istenmeyen olarak gördükleri Romanlara, Yahudilere ve diğerlerine yapılan muameleler; Amerika, Afrika ve Asya’daki Avrupa sömürgeciliğinin on yıllarca süren faaliyetlerinin rafine edilmiş halidir. Hitler’in, ABD’nin Kuzey Amerika’nın yerli halklarına karşı yürüttüğü soykırım savaşlarından feyz aldığı ve bu savaşların kendisine Holokost olarak bilinen soykırım için bir şablon sağladığı sıkça tekrarlanan bir düşüncedir. Richard Rubenstein’ın klasik eseri The Cunning of History, Nazi çalışma kamplarını, ABD ve Brezilya’daki kölelik sistemleri ve insan hayatının nesneleştirilmesiyle ilişkilendirerek bu düşünceyi genişletir.

Toscano’nun Geç Faşizm’de, faşizm hakkındaki devam eden tartışmaya yönelik ilginç ve önemli katkılardan biri, faşizmin özgürlüğü tamamen yok etmediği iddiasıdır. Gerçekten de Toscano, faşizmin özgürlüğü sadece Parti’nin üst düzeyindekiler ve faşizmin çıkarlarını temsil eden kişiler için artırdığını değil; aynı zamanda beyaz üstünlükçüler (Hindistan’daki Hindular), küçük burjuvalar ve liberal devlet tarafından getirilen çevresel ve işçi hakları düzenlemelerinin gevşetilmesinden fayda sağlayan diğer gruplar için de artırdığını düşünür. Elbette, kapitalizmin tüm tezahürlerinde olduğu gibi, sorgulanmayan haklar yalnızca mülkiyete ve ona sahip olanlara aittir. Sermayenin bu temel hakka (mülkiyete) yönelik itirazlara verdiği cevap, en iyi ihtimalle geçici olmuştur. Bunu anlamak için İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan itibaren kuzey yarım kürenin tarihine bakmak yeterli. Sosyal demokrasi ve refah devleti olarak tezahür edişi, 1970’lerin sonlarında neoliberalizmin ortaya çıkışıyla köklü bir şekilde çözülmeye başlamıştır. Devlet destekli sistemlerinin çoğunun özelleştirilmesi ve nihai olarak yok edilmesinin neden olduğu süregelen toplumsal altüst oluşlar sadece büyük bir eşitsizliğe neden olmakla kalmamış, aynı zamanda sonuç olarak hükümetin asli görevine indirgenmesini de sağlamıştır: Savaş ve Zaptetme. Bu açıdan bakıldığında, faşist bir hükümet, böyle bir sistemi üretmek için ideal bir araçtır.

Geç Faşizm, faşizmi derinlemesine inceler. Kitap, faşizmin içsel çelişkilerini ve modern dünyadaki çeşitli tezahürlerini ele alır. Yazar, tarihten alınan ayrıntılı bir koşullar dizisine dayanan bir tanımda ısrar etmek yerine, bu tarihsel tezahürleri günümüzün çeşitli hareketleri ve koşullarıyla bütünleştirerek, bugünkü ve gelecekteki faşizmleri tanımlama çabasında cesur ve önemli bir katkı sunar.

İtalyan faşist Benito Mussolini, bir zamanlar faşizmin anti-sosyalist olduğunu, yani liberal olduğunu belirtmiştir. Bence bu, yalnızca Toscano’nun metni için değil, faşizmin ve ona karşı mücadelenin gerçek anlamda anlaşılması için de temel bir gerçektir.

CounterPunch/07 Haziran 2024/Çeviren: Deniz Durdu